Makaleler

Emperyalizm şartları altında kaçınılmaz olarak emperyalist savaş koşulları -2-

Belli bir süre önce S. Arabistan’ı önce ABD başkanı Trump ziyareti etti. Bu ziyaret Trump’ın başkanı olduktan sonraki ilk ziyaretiydi, hemen ardından İsrail’i ziyaret etti. Daha sonra S. Arabistan’ı Trump’un damadı ve danışmanı Jared Kushner ziyaret etti. Kushner’in Yahudi inancına mensup olması spekülasyonların yoğun olarak yapılmasına vesile oldu. Bu ziyaretten kısa bir süre sonra Suudi Kralı Selman’ın oğlu Prens Muhamed’in başkanlığındaki Yolsuzlukla Mücadele Komisyonu kraliyet üyelerinden bakanlara, iş insanlarına kadar onlarca kişiyi gözaltına aldı. İki prens de şüpheli bir şekilde öldü. Bu hamleler sonucunda Veliaht Prens Muhammed hem yerini sağlamlaştırdı hem de gözaltındakilerden aldığı milyarlarca dolara varan “kurtulmalıklarla” hazineyi sağlamlaştırdı. Bu olaylar sırasında S. Arabistan vatandaşlığı da bulunan Lübnan Başbakanı Saad Hariri, S. Arabistan ziyareti sırasında başbakanlıktan istifa ettiğini açıklayarak “İran’ın bölgedeki elleri kesilecek” dedi.

Ortadoğu’daki tüm bu gelişmeler yaşanırken Çin görünürde sessiz sedasız bir politika izliyor, Amerika ile ikili ilişkilerini “sıcak” tutmaya çalışıyordu. Trump’ın, Çin’i ziyareti sırasında Çin Devlet Başkanı Şi Cinping “Çin ve ABD, Asya pasifik bölgesinde önemli etkisi olan iki ülke. Pasifik okyanusu, iki ülkeye de yetecek kadar büyük”  açıklaması yaparak (10 Kasım 2017, Cumhuriyet) Pasifiki anlaşarak paylaşabileceklerini söyledi. İki ülke 250 milyar dolarlık anlaşmalar yapıldığını açıkladı. Ne var ki bu görüşme ve anlaşmalardan bir ay sonra ABD strateji belgesinde Çin, iki revizyonist ülkeden biri ve ABD’nin stratejik rakibi olarak açıklandı. Çin’in Washington büyükelçisi “ABD Çin’in gelişmesini kabul edip kendini buna uyarlamalı” dedi.

Çin’in gerçekleştirmek üzere harekete geçtiği Yeni İpek Yolu; Çin’den Avrupa’ya uzanan Türkiye’yi de içine alan -3 köprünün bu proje kapsamında yapıldığı da iddia ediliyor- trilyonlarca dolarlık bir proje. Bu proje Orta Asya’daki ülkeleri, Hindistan’ı, Pakistan’ı Afganistan’ı ve daha pek çok ülkeyi kapsayan pek çok yan hattı da içeren bir projedir. Proje çevresindeki pek çok ülkenin yeraltı ve yer üstü kaynaklarını kontrol edebilmek anahtar olarak görülüyor. Bu projeye ABD sıcak bakmıyor. Şanghay İşbirliği Örgütünün üye ülkeleri ve gözlemci ülkeleri bu projenin içinde de yer alıyorlar.

Çin, Asya-Pasifik bölgesinde pek çok anlaşmazlık içeren çeşitli ada ve adacıkları da Japonya ve ABD’ye rağmen kontrol altına almaya çalışıyor. Filipinler Başkanı yakın zamanda “yeni ortaklarının Çin olduğunu” söyledi. Çin Asya pasifikteki bu yayılmacılığıyla birlikte Ortadoğu ve Afrika’da da çeşitli hamleler yapıyor. Yaşanan iç savaş ve emperyalist saldırganlıktan kaynaklı harap olmuş şehirlerin Suriye’deki alt ve üst yapısını yeniden yapma projelerini şimdiden Çinli şirketler alıyor. Çin ilk defa Afrika ülkesi olan Cibuti’de askeri üs kurmaya hazırlanıyor. Kaldı ki Zimbabve’de Mugabe’nin devrilmesi de pek çok etkenle birlikte Çin’e bağlanıyor. Zimbabve’deki elmas ve pek çok madenle birlikte alt yapı projeleri Çinli şirketler tarafından işletiliyor. Mugabe’nin yabancı şirketlerin % 51’ini Zimbabvelilere devrik kararı devrilmesinde en önemli etken olarak gösteriliyor ve darbeden bir hafta önce Zimbabve Genelkurmay Başkanı’nın Çin’i ziyareti işaret ediliyor.

Rusya’nın Baltık Denizi’nde ABD ve müttefiklerine karşı gerçekleştirdiği bir tatbikatta Çin de savaş gemileri göndererek yer aldı ve Rusya-ABD gerilimine müdahil oldu. Askeri teknolojisini hızla geliştiren, uzaya kendi roketiyle gidebilen, orada üs kurma çalışmaları yapan, kendi uçak gemisini inşa eden Çin, ekonomik olarak da “dünyanın motoru” sayılıyor. Bugüne kadar “görünür” pek bir şey yapmayan Çin, dünyanın yeniden paylaşılması isteği ve yayılmacı emellerini artık pek de fazla gizlemiyor.

Dünya üzerinde pek çok olay, gerçekleşirken AB geri planda kalmayı tercih ediyor. Kendi iç sorunlarını çözmeye öncelik veriyor ki AB içinde de ekonomik sorunlar, Brexit, mülteci krizi, yükselişteki faşist hareketler vb. gibi sorunlar var. 2017 yılında AB’de pek çok ülkede seçimler gerçekleşti: Almanya, Hollanda, Avusturya vb… Bu ülkelerdeki seçimlerde faşist partiler 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrası tarihlerindeki en büyük başarıları elde ettiler. Faşist parti Avusturya’da hükümet ortağı oldu. Almanya’da faşist parti 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrası meclise giren ilk faşist parti (Almanya için Alternatif- AfD) oldu, ayrıca mecliste üçünce parti olarak temsil ediliyor. Seçimlerin üzerinden uzun bir süre geçmesine rağmen Almanya’da hala hükümet kurulamadı. Partisinde Merkel’in başarısız olduğu ve gitmesi gerektiği seslendirilmeye başlandı.

ABD Başkanı Trump, AB ülkelerini Rusya’ya karşı korunları karşılığında daha fazla para vermeleri gerektiğini söyleyerek sürekli “azarlıyor”. Rusya karşısında kendini güvencede hissetmeyen AB ülkelerinden 22 üye ülke (28 üye var)’nin imzaladığı bir anlaşmayla Savuna Alanında Kalıcı Yapıda İşbirliği (PESCO) adlı bir askeri paktı hayata geçirdi. Fransa, PESCO’nun Libya ve Mali gibi ülkelere karşı olası askeri müdahaleye katılmaya istekli az sayıda ülkeden oluşmasını istemesine rağmen, mümkün olduğunca çok ülkenin daha mütevazi proje ve misyonlara girişmesini savunan Almanya’nın isteği gerçekleşti. 1950’den beri Avrupa Ordusu fikri olmasına karşın İngiltere’nin şiddetli itirazları olmasından dolayı gerçekleşemiyordu. Brexit sonrası bu fırsat yakalandı ve hayata geçirilmeye başlandı. Avrupa Birliği PESCO ile askeri olarak sahneye çıktı. Ne var ki AB’nin ABD karşısında ya da ABD’ye alternatif olarak çıkma gibi bir yetkinliği görünmüyor. Almanya’nın PESCO oluşturulurken yaptığı vurguda da olduğu gibi daha mütevazi proje ve misyonlarla yetineceği, ABD’nin izin vereceği, verdiği işlerde faaliyet sürdüreceği görülüyor. ABD karşıtlığı, alternatifi gibi bir görüntü vermekten kaçınılıyor.

Türkiye’de iktidarda bulunanlar müdahaleci bir dış politika izleyerek var olan her sorunu “yayılmacı” Yeni Osmanlıcılık anlayışıyla ele alıyorlar. Suriye ile ilgili politikaların sürekli revize edildiği, sürekli kırmızı çizgilerin çizilip silindiğini görüyoruz. Buna rağmen Rusya ile mecburiyetten kurulan ilişkiler çerçevesinde Suriye ile ilgili olarak Astana görüşmelerinde İran ile birlikte Rusya ile garantör ülkeler arasında yer aldı. Çatışmasızlık bölgesi olarak ifade edilen İdlib’de gözlemci sıfatıyla asker bulundurmasına izin verildi. Afrin kantonunun hemen altında üç gözlem karakolu kuruldu. Ancak, Suriye’nin pek çok bölgesinden çekilmek zorunda kalan Cihatçılar, Suriye devletinin gözleminde İdlib’e sığınıyorlar. En son Şam yakınlarındaki Gura bölgesinin batısından Nusra militanları ve aileleri 10 otobüsle İdlib’e gönderildi (31 Aralık 2017, Cumhuriyet). Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Mihail Bogdanov, gerilimi azaltma bölgelerindeki gereklilik kalktığında garantör ülkelerin faaliyetlerine son verileceğini söyledi. Ayrıca Bogdanov “Anlaşmalara göre bu bölgeler altı aylığına kuruldu ve duruma göre süresi uzatılabilecek” diyerek kalıcılık mevzusunu sonlandırdı. Şam yönetimi de Türkiye’nin Suriye’deki varlığını “saldırganlık” olarak nitelendiriyor.

Türkiye, Irak’ın Başika bölgesindeki askeri üssünü Irak’ın tüm itirazlarına rağmen boşaltmamıştı. Katar ile S. Arabistan arasındaki gerginlik-karşıtlık sürecinden faydalanan Türkiye, Katar’a da bir askeri üs kurdu. Son olarak Sudan’daki eski Osmanlı Limanı olan Sevakin Adası’na da “her türlü askeri işbirliği le sonuçlanabilecek” bir liman yapma anlaşması Sudan Devleti ile imzalandı. Türkiye’nin bu askeri üs pratikleri S. Arabistan ve Mısır’ın tepkilerini çekiyor. Türk devleti askeri olarak yayılma açılımı ile hareket ederek “düşmanlarının” sayısını hızla artırıyor.

Dünya bu çerçevede hızla kutuplaşmalar, ittifaklar, çatışmalar ve yeni çatışma potansiyeli taşıyan ittifaklar etrafında hizalanıyor. Her ülke kendi çıkarı doğrultusunda “pragmatik” bulduğu ilişkiler ağıyla koordinasyon kuruyor, iletişime geçiyor. Bu süreçte anti-emperyalist bir tavır takınmak zorunlu. Ateşle çevrili bir coğrafyada ateşten günler geliyor. Halkların demokratik mücadelesi her daim sahiplenilmeli, anti-emperyalist vurgu ve pratik geliştirilmeli. Uluslararası anti-emperyalist birliktelikler çeşitli uluslara mensup devrimci ve ilerici çevrelerle ittifak ve işbirliği geliştirilmelidir. (Bitti)

 

Emperyalizm şartları altında kaçınılmaz olarak emperyalist savaş koşulları -1-

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu