EmekGüncelMakaleler

EMEK | Tarım, Finansman ve Çöküş

"Köylü zarar ettikçe karına kar katıyor. Bankalar köylünün üretim araçlarına el koyarken milyonlarca hektarlık tarım arazisi üretim alanı dışına çıkmışken Afrika’dan kiralanan 1milyon hektarlık tarım arazisiyle köylünün yaşadığı sorunlar çözülemez aksine daha da derinleşir"

Köylünün tarımsal üretimini sürdürebilmesi için üretim araç gereçlerinin sürdürülebilir bir finansman gelirine sahip olması ve ürün girdi paritesinin üreticinin lehine oluşturulmuş olması gerekmektedir.

Köylü mahsulünden kar elde edebilirse, para kazanabilirse sonraki üretim sezonuna devam edebilme gücüne sahip olur. Aksi takdirde üretim durur. Siyasi iktidar partisinin üretmiş olduğu tarım politikası küçük üreticinin üretim dengesini bozmuş, tarımsal gereçlerin (tohum, gübre, mazot, ilaç, elektrik, traktör vb.) yüksek girdi maliyeti kar yerine zarar ettiren unsur haline dönüşmüştür. Ekonomide her yıl tekrarlanarak kendini üreten kriz sarmalı köylüyü bankalara, kredi kooperatiflerine, tefecilere mahkum etmiştir. Görevi paradan para kazanmak olan bankalardan yüksek faizle çekilen krediler bir süre sonra köylünün prangası olmuştur.

Bu bağlamda tarımı tasfiye etme araçlarından biri de Ziraat Bankası olmuştur. 1888 yılında kurulan Türkiye’nin ilk bankası Ziraat Bankası kuruluş görevleri arasında “Köylüye kredi vermek, tarım alanında kurulan ve kurulacak olan şirketlere kredi vermek, köylünün hayvan ve araç gereç ihtiyaçlarını sağlamak” yükümlülüğü bulunurken banka bugün çiftçiye, köylüye, küçük üreticilere “kredi vermek, küçük üreticiye alan sağlamak” şöyle dursun bir avuç komprador burjuvaya mali finans desteği sağlamaktan başka bir şey yapmıyor.

Banka köylüye piyasa koşullarının altında vermediği krediyi (Ziraat kredisi yasa gereği piyasa şartlarının altında olmalıdır) Demirören grubuna burjuva-feodal medya patronu olsun diye 700 milyon € verebiliyor. Aynı şekilde iflas etmiş Ora AVM’ye 285 milyon €, batan Simit Sarayı’na 500 milyon € veriyor. Hem de yıllarca geri ödemesiz. Bugün kuruluş amacına taban tabana zıt icraatlar yapan bankanın görev kapsamı değiştirilerek AKP’nin temsil ettiği sermaye gruplarına finans sağlamak haline getirilmiştir.

Köylü/küçük aile işletmeleri düşmanı bankanın son vukuatı sayıştay raporuyla ortalığa saçılmıştır. Ziraat Bankası kara para aklama, vergi cenneti olarak bilinen British Virgin adalarında bir şirkete 2014 yılında üç yıl geri ödemesiz, on yıl vadeli verdiği 1,6 milyar $’lık krediyi hala tahsil etmemiş, yedi yıl içinde parasını almak için hiçbir teşebbüste bulunmamıştır. Çiftçinin/köylünün ödeme güçlüğü yaşadığı kredi borçları karşısında cevval olan banka, beklemeden haciz kararları çıkartarak (köylünün üretim araçları haciz edilemez yönünde yargı kararı olmasına rağmen) köylünün evine, toprağına, traktörüne el koyarken bugünün kur hesabıyla 12 milyar TL civarında olan alacağı için sessizce beklemiştir. Bankanın köylüye ceberrut, burjuva feodal sermayeye stepne olan icraatları basit bir banka politikası değildir. Bu AKP’nin tarım politikasının mali finans ayağında uygulanışıdır.

Özcesi kapitalist emperyalist tarım-gıda tekellerinin IMF, DB ve DTÖ aracılığıyla yarı sömürge ülkelerin tarımsal alanına neoliberal serbest piyasa ekonomi politiğini yerel siyasi iktidarlar eliyle uygulatılmasıdır.

Uluslararası Para Fonu(IMF) ve Dünya Bankası’nın (DB) Tarım Reformu Uygulama Projesi( TRUP) içinde yer alan “ tarımsal kredi faizlerinin piyasa koşullarına getirilmesi talimatı yerine getirilmekle kalmamış Tarım Kredi Kooperatifleri- Köylünün değimiyle Tarım Tefeci Kooperatifi – eliyle Tarım ve Orman Bakanlığı piyasa koşullarının 2-3 katı üzerinde faiz oranıyla köylüyü ödeyemeyeceği borçların altına sokmuştur.

Ülkemizde köylünün kronikleşmiş sorunlarından biri olan ithalata bağımlı hale getirilen tarımda yüksek girdi maliyeti üretimi de sekteye uğratıyor. Düzenli olarak artan girdi maliyetine karşı çiftçinin, köylünün ürettiği ürün maliyetinin altında fiyatlarla alıcı buluyor. Bu da üreticiyi kısır borç sarmalıyla karşı karşıya bırakıyor. Kar elde edemeyen, ürettikçe borcu artan köylü getirisi götürüsünü karşılayamadığından üretimden çekiliyor.

Ali Ekber Yıldırım “Üretme Tüket/ İthalat- Siyaset-Rant kıskacında Tarım”  adlı kitabında eskiden bezelyesiyle meşhur ve bezelye şenliği gerçekleştiren Afyon’nun güney kasabasında yaşayan köylülerin neden üretimden, toprağından vazgeçtiğini şöyle anlatıyor;

“Köylerdeki değişim bölgelere farklılık gösterse de genel olarak tarımsal üretimden bir kopuş yaşanıyor. Kimi bölgelerde daha hızlı kimi bölgelerde daha yavaş. Gerçek artık şu ki köyler artık eski köy değil. Geçimlik tarım yapanlar da piyasaya üretenler de memnun değil. Köy marketlerinde satılan ithal ürünler onları üretimden iyice uzaklaştırıyor.

Türkiye, Amerika, Kanada ve Ukrayna’dan bezelye ithal ederken, Afyon’un güney kasabasında bezelye üretimi bitti. Az sayıda çiftçi az sayıda üretim yapıyor.

Köylülere neden bezelye üretmedikleri sorulduğunda bir çok neden saydılar. En önemli yüksek girdi maliyeti nedeniyle çittçinin para kazanamıyor oluşu.

* Bezelye üretimi çok zahmetli. Köyde kimse kalmadı. Yaşlı nüfus bezelye ekmek istemiyor.

* Su yeterli olmadığı için üretim yapılamıyor.

* Alıcısı olmadığı için üretim yok.

*  Markette daha ucuza ithal bezelye var.

* Çiftçi para kazansa yine de bu işi yapar.”

9 bin yıl önce evcilleştirilen bezelyenin kökleri bu topraklarda – Bereketli Hilalde-  9 bin yıl geriye uzanırken bugün köylü üretim maliyetini karşılamadığı için ekimi bırakıyor, tarlalar boş kalıyor.

Köyler bankaların sürek avına çıktığı yerler haline gelmiştir. Her gün birçok köyde üreticilerin tek geçim kapısı olan üretim araçları yağmalanıyor, hacizle el konuluyor. AKP’nin tarım politikası; köylünün üretmediği, tarımda tamamen ithalata bağımlılık ve kapitalist-emperyalist tekellerin piyasayı kontrol ettiği bir tarım rejimidir. AKP’nin 18 yıllık kırsal alan politikası budur.

Devletin resmi rakamları çiftçinin, köylünün üretimden uzaklaştığını gösteriyor. TÜİK’in verilerine göre 2002 yılında toplam tarım alanı büyüklüğü 41,1milyon hektarken bugün tarım alanı büyüklüğü 37,7milyon hektara gerilemiştir. Üzerinde ekim yapılan tarım arazisi büyüklüğü ise 23milyon hektar civarındadır. 18 yıl içinde 3,5milyon hektarlık tarım arazisi kaybı yaşanmıştır.  Yine TÜİK verilerine göre tarımda istihdam edilen kişi sayısı 7milyon 458 binken bu sayı 5milyon 97bin kişiye düştü.

Buna karşılık ülke nüfusu 20milyon artmıştır. Ülke nüfusu artarken tarım nüfusunun azalması gıda krizinin de kapıda olduğuna işaret eden başka bir noktadır. Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH) içinde tarımın payı %10’lardayken bugün yarı yarıya azalarak %5 civarına gerilemiştir. TÜİK verilerine göre tarımın istihdam içindeki oranı %17’dir. Bir önceki yıla göre Ekim 2020’de tarımda çalışan sayısı 250bin azalmıştır.

TÜİK’in üzerinde oynanan sipariş verileri bile tarım alanında yaşanan sorunları gizleyemiyor. Her üretim sezonu zarar eden küçük üretici kapitalist emperyalist tekellerin kontrolü altındaki piyasada günden güne yoksullaşıyor. Köylü bir yandan artan girdi maliyetine karşı mücadele verirken diğer yandan uluslararası tekellerin karına kar katmak için yapılan ithalata karşı mücadele veriyor. İthalat nedeniyle köylünün ürünü pazara ulaşmadan zarara uğruyor.

Köylü zarar ettikçe karına kar katıyor. Bankalar köylünün üretim araçlarına el koyarken milyonlarca hektarlık tarım arazisi üretim alanı dışına çıkmışken Afrika’dan kiralanan 1milyon hektarlık tarım arazisiyle köylünün yaşadığı sorunlar çözülemez aksine daha da derinleşir. Sorunun çözümü yüksek girdi maliyetini düşürmekten, ithalattan, kapitalist tarım tekellerinin neoliberal serbest piyasa politikasından vazgeçmektir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu