GüncelManşet

UPOTUDAK: “politik tutsaklara sahip çıkmaya çağırıyoruz”

H. Merkezi: Uluslararası Politik Tutsaklarla Dayanışma Komitesi(UPOTUDAK), “15 Nisan 2015 tarihinde tutuklanan 10 devrimci derhal serbest bırakılsın”, “Alman ceza hukukunun 129/a-b maddesi iptal edilsin” çağrısıyla bir açıklama yayımladı.

UPOTUDAK, Almanya Adalet Bakanlığının 2012 tarihinde verdiği talimatla başlatılan soruşturma kapsamında 15 Nisan 2015 tarihinde yapılan bir operasyonla ilk aşaması tamamlamış ve bu operasyon sonucu Avrupa çapında içlerinde ATİK yöneticileri ve TKP/ML yöneticisi oldukları iddiasıyla 10 devrimcinin tutuklanmasını “Totaliter ülkelerin başvurdukları bir ceza yasası olarak iptal edilmeli, bu yasadan tutuklanan tüm politik tutsaklar serbest bırakılmalıdır” diye belirtildi.

 

Almanya Federal Başsavcılığının dayanağı 129/a-b ceza maddesi neyi içeriyor?

1870 yılından bu yana yürürlükte olan 129 maddesine 1970 yılanda a bendi “terörist örgüt” eklenmiş,   2012 yılından bu yana eklenen 129-b maddesiyle “yabancı terör örgütü” Almanya’da faaliyet yürüten “yabancı örgütlerin” taraftar ve aktvistlerinin politik faaliyetlerinin takip edilmesi, üye ve sempatizanlarının tutuklanması, yargılanması, ceza verilmesi ve dava açılan örgütün yasaklanmasının yasal dayanağı olan 129/a-b maddesi Alman hukukunu uluslararası alanda tartışılır duruma gelmiştir. Bu maddeye dayanılarak Almanya’da açılan 400’e yakın davada yüzlerce politik mülteci hukuksuz bir şekilde yargılanmış ve ağır cezalara çarpıtılmışlardır.  PKK’nin 1993 yılında Almanya’da yasaklanmasından bu yana yargılanan onlarca Kürt siyasetçi ağır cezalar almış ve birçoğuna Almanya’da siyaset yapma yasağı konmuştur.  Hala 9 Kürt siyasetçinin tutuklu bulunduğu Almanya’da bu hukuksuzluk devam etmektedir. Keza Almanya’da yasal ve açık faaliyet yürüten Anadolu Federasyonu üyesi onlarca kişi yargılanmış ve ağır cezalara çarpıtılmışlardır.  Buna Nisan 2015 tarihinde 10 devrimcinin tutuklanması eklenerek süreç devam etmektedir.  Polisi ve savcıları özel yetkiyle donatan 129-a-b maddesi, aynı zamanda yerli devrimci örgüt ve kişilere de uygulanmakta ve böylece toplumsal iç muhalefetin yükseldiği dönemlerde bu maddeler hemen yürürlüğe konmaktadır. Toplumun üzerinde sürekli bir tehdit, korkutma ve sindirme aracı olarak kullanılmakta olduğu açıkça ortaya çıkmaktadır.  

 

15 Nisan 2015 tarihinde yapılan operasyon ve tutuklamaların perde arkası

15 Nisan 2015 tarihinde yapılan operasyonu tam bir hukuk skandalı olarak yorumlayan UPOTUDAK, “Almanya Federal Başsavcılığının tutuklamaya konu ettiği hiçbir suçlamanın bir karşılığı yoktur. Federal Başsavcılığın dayanak konusu yaptığı tutuklananların ‘‘TKP/ML terör örgütü aktvistleri oldukları’’ suçlaması da, sadece Federal Başsavcının kendi subjektif görüşüdür. Avrupa Birliği sınırları içinde faaliyetleri yasak olmayan TKP/ML bir terör örgütü değildir. TKP/ML politik bir yapılanma olarak 1972 yılında kurulmuş, o tarihten bugüne Türkiye’de aktif politik faaliyet yürüten bir partidir.

Faşizmin hüküm sürdüğü Türkiye’de, açık faaliyetlerine müsaade edilmediği için halkın illegal olarak örgütlendiği, faaliyetlerini illegal yapmak zorunda kaldığı şartlarda, sadece illegal bir faaliyet yürüttüğü için bir parti ‘‘terör örgütü’’ olarak görülemez” diye belirtti.

“Hiçbir Komünist partisi, devrimci örgüt ve ulusal hareket emperyalistlerin ve onların güdümündeki devletlerin anlamlandırmaya çalışarak, politik hedeflerinden koparıp lanse etmeye çalıştıkları gibi ‘terör örgütü’ değillerdir. Kendi ülkesinde örgütlenmesine müsaade edilmeyen, faaliyetleri yasaklanan, gazete dahi çıkartılmasına izin verilmeyen Komünistler ve devrimci partilerin illegal olarak örgütlenmek zorunda kalmaları, ulusal hakları ellerinden alınan ulusların meşru direniş haklarını kullandıkları için ‘terör örgütleri’ olarak gösterilmelerinin günümüz açısından artık fazlaca bir anlamı kalmamıştır” diyen UPOTUDAK, “inkar, asimilasyon ve katliamlara karşı başlayan Kürt isyanları bugüne kadar aralıksız devam etmiştir. 1984 yılında PKK’nin başlattığı yeni başkaldırı ile Kürtler örgütlenmiş, kendi hakları için silahlı bir direnişe geçmiş ve 30 yıllık bir mücadele sonucu Türk devleti Kürtlerin varlığını kabul etmek zorunda kalmıştır” dedi. Ayrıca “TKP/ML’nin de Türk devleti tarafından ‘terör örgütü’ olarak görülmesi, halkın TKP/ML saflarında örgütlenerek Türk devletine karşı yürütmüş olduğu direnişten ileri gelmektedir. Hiçbir haklı ve meşru direniş ‘terör’ kavramı ile eşleştirilemez. Halkın kendi meşru direniş hakkı vardır, halk bu hakkını nasıl kullanacağına kendisi karar verir” diye belirtildi.

TKP/ML’nin birden bire ‘terör’ örgütü ilan edilmek istenmesi, Almanya’nın Türk devletiyle çıkar ilişkisine dayanmakta olduğunu ifade edildiği açıklamanın devamında, TKP/ML’yi ‘terör’ örgütü olarak nitelendirebilecekleri, bağdaştırabilecekleri bir delilleri yokken çelişkinin büyüğüyle kendi yalanlarının açığa çıkartıyorlar.  Almanya Federal Başsavcılığının suçlamalarından biri TKP/ML’nin IŞİD’e karşı Ortadoğu’da mücadele etmesi gösterilmekte. Tüm dünya’nın lanetlediği, yok edilmesi için büyük çabalar verdiği IŞİD’e karşı mücadele etmek bir suç değil, bir insanlık görevidir. “Barbar bir şekilde insanları acımasızca katleden, kendisi dışında hiçbir ulus ve milliyetin, dini inancın yaşamasına tahammülü olmayan, Şii, Ezidi ve Hristiyan oldukları için kafaları kesilerek katledilen yüzlerce insan ortadayken, IŞİD’e karşı mücadele neden suç olsun?” sorusunu soran UPOTUDAK, “Almanya YPG’ye IŞİD’e karşı mücadele ettiği için Barzani üzerinden milyonlarca Euro değerinde silah vermiş, her fırsatta IŞİD ve benzeri örgütlerin yok edilmesi için uluslararası alanda çağrı yaptığı ortadayken, TKP/ML militanlarının IŞİD’e karşı mücadele etmelerinin bir suç gibi gösterilmesi büyük bir çelişkidir.

Uluslararası direniş ve ulusal (sosyal) kurtuluş mücadelesi hakkı çerçevesinde değerlendirildiğinde, Federal Başsavcılığın ve Federal Kırminal Dairesinin suçlamalarının meşru ve haklı dayanakları yoktur. 129/a-b’yi Kendilerine yasal dayanak yapan Federal Başsavcılığın tutumu tamamen politiktir” dedi. Bu politik tutumun en çarpıcı örneklerinden biri de Almanya İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere’in 4 Şubat 2016 tarihinde katıldığı Monitor adlı televizyon programında tüm kamuoyu önünde söylediği şu sözlerdir; “Bizden, sabah akşam Türkiye’yi eleştirmemizi bekleyenlere, bundan vazgeçmelerini öneririm. Bizim çıkarlarımız var. Türkiye’nin çıkarları var. Tabi ki Türkiye’yi eleştireceğimiz konular var. Ancak Türkiye’den yönelen mülteci akışını önlemek istiyorsak, bunun karşılıklı çıkarlar temelinde bir de karşılığı var” diyerek Türkiye’ye nasıl göz yumduklarını açık olarak itiraf etmiştir.

 

UPOTUDAK1Bu dava bir ‘terör örgütü davası’ değil, politik bir davadır

“TKP/ML, örgütlenmesi yasaklanan, üye ve taraftarlarının sürekli takip altında olduğu, cezaevlerine konduğu için illegal örgütlenmek zorunda kalan bir parti olarak, tüm mücadelesi devlete karşı olmuştur. Adaletsiz, baskıcı ve faşist bir devlet olan Türk devletine karşı mücadelesi meşru olan TKP/ML saflarında örgütlenen işçi sınıfı ve halkın, aynı zamanda kendi direniş hakkını kullandığı görülmelidir” diyen UPOTUDAK, “kamuoyunu bu davayı sahiplenmeye çağırıyoruz” dedi.

Mayıs ayında başlayacak olan bu davada Federal Başsavcının iddialarının boşa çıkartılması, politik bir davanın ‘terör’ kisvesi adı altında sıradanlaştırılmasına karşı, açık olarak politik bir yargılama olduğunun belirtildiği açıklamanın sonuna doğru. “Almanya kamuoyunu bu anti-demokratik uygulamalara, hukuk dışı delillere dayandırılarak oluşturulan yargılamaya karşı çıkmaya çağırıyoruz. Her fırsatta hukukun üstünlüğünden söz eden parlamentodaki partileri, bu skandal davaya karşı tavır almaya; Hukukçuları, Türk devletinin sahte belgelere dayanarak Alman polisine verdiği belgelerin geçersizliğine karşı hukuksal tepkilerini; Tüm devrimci, demokrat, ilericileri, göçmen ve yerli kuruluşları, düzenlenen etkinliklerde yerlerini alarak politik tutsaklara sahip çıkmaya çağırıyoruz” denilerek açıklama sonlandırıldı.  

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Diğer içerik
Kapalı
Başa dön tuşu