EmekGüncel

EMEK | Sakarya Hendekte İşçi Katliamı; Sermaye İktidar Birlikteliği!

"MÜSİAD’ın verdiği yemek, yürüttükleri “eli tam serbest, el âlem ne der kaygısı olmayan” sınıf siyasetinin bir parçası. MÜSİAD birkaç ay önce pandemi ile beraber daha açık bir şekilde tartışmaya açtığı ve uygulama olanağı bulduğu izole üretim tesisi fikrinin sahibi"

Kapitalist sistem için işçilerin yüzlerce yıldır açlığa, hastalığa, ölüme açık yaşam koşulları altında çalıştırılması kapitalizmin doğası gereğidir dersek abartmış olmayız.

Pandemi döneminin tüm dünyada ortak özelliklerinden biri hastalığın en çok işçi ve emekçi kesimlerin yoğun yaşadığı bölgeleri etkilediği ve yine ölüm oranının en fazla bu kesimler içinde olduğudur.

Kapitalist sistemin ilk cümlede söylediğimiz varoluş koşullarından birisinin günümüzde pandemi nedeni ile şahitlik ettiğimiz bu durum her ülkede farklı biçimde ama öz olarak aynı şekilde yaşanmaktadır.

İşçilerin, ölümcül bir salgın karşısında dahi, sadece çarkların dönmesi üzerinden görülmesi, sermaye ile emek arasındaki ilişkilenmenin “insani” hiçbir yön taşımadığı gerçeği, bir kez daha tarihsel haklılıktan öte gündelik yaşamla kanıtlanan bir duruma dönüşmektedir.

Bu anlayışla hareket eden bir sistem için elbette işçilerin verebilecekleri en son şey olan canlarının bir önemi yoktur. Salgın döneminde bile bile ölüme gönderilmeleri, Kapitalist sistemin temel anlayışının daha bir görünür olmasına neden olmakla birlikte sistem temsilcilerinin bu açık sınıfsal pozisyonları ile beraber ne kadar vahşileşebileceğini gözler önüne sermiştir.

Sakarya Hendek’te bulunan Coşkunlar Havai Fişek Fabrikası’nda 3 Temmuz Cuma günü sabah saatlerinde büyük bir patlama meydana geldi. Patlama sesleri kentin her yerinden duyuldu. Patlama nedeniyle 7 işçi iş cinayetinde katledilirken 114 işçi de yaralandı.

Katliamla beraber açığa çıkan şirketin hikâyesi tam olarak bizlere sermaye emek arasındaki ilişkinin tarihsel izdüşümünü göstermesi bakımında özet olacak niteliktedir. İşçilerin yaşam koşullarından, sermaye temsilcilerinin konumlanışlarına bu konumlanışlarının kendilerinde yarattığı anlayışa kadar birçok meseleyi açık bir şekilde ortaya dökmektedir.

Mecbur kalmasa kimse burada çalışmaz!

“Siparişlerin yetişmesi için çok baskı yapıyorlardı”, “az laf çok iş” ibareli levhalar fabrikanın her yerinde asılıydı. “Malları ısınma yapıyor diye dışarı sermişler. Bunlar patladı diyorlar.

Isınma olmaması gereken bir şey, uyardık ama dinlemediler”, “patlamanın ana depoya sıçramaması büyük şanstı. Yangın ana depoya ulaşsa hiç kimse kurtulamazdı”, “4 gündür söylüyordum ve yanımdaki işçileri de uyarıyordum. Malları dışarı serdim. Benim bölümümde ölüm yok. Bütün bölümleri uyarıyordum, kapının önüne karton bir şey koymayın da her an kaçabilelim.”…

Bu anlatımlar patlamadan yaralı kurtulan işçilerin anlatımları. İşçilerin bu koşullar altında canları pahasına çalışmalarının nedenini patlamada hayatını kaybeden Havva Çelik’in eşinin sözleri özetlemektedir. “Oraya ancak muhtaç olan biri gider. Ben de muhtaçtım. Kirada oturuyorum ne yapayım. Eşim orada çalışıyordu, ben inşaatlarda yevmiyeli çalışıyorum. Gündelikçi olarak.”

2007’den bu yana patlamanın olduğu fabrikaya ilişkin kimi bilgilere göre 7 kimi bilgilere göre 11, işçi hayatını kaybederken, onlarcası yaralandı. Bu rakamlar basına yansıyan rakamlar, işçilerin anlatımlarına göre çok daha fazlası. Firma gündeme gelen her patlamadan sonra çareyi sürekli isim değiştirmekte bulmuş. Fabrikaya bugüne değin Coşkunlar, Büyük Coşkunlar ve Venüs Coşkunlar gibi isimler verildi. Niğde ve Sivas’a taşındığında ise adı Yertaş Patlayıcı Maddeler oldu.

Sermaye iktidar birlikteliği!

Sakarya Hendekteki patlamadan sonra gözaltına alınan sonrada tutuklanan iş sağlığı ve güvenliği uzmanının ifadesine göre fabrikada güvenlik açıklarını belirtmesine rağmen hiçbir önlem alınmıyordu. Ama İçişleri Bakanı Süleyman Soylu denetimler zamanında yapıldığını herhangi bir sorun olmadığını söylüyordu.

Patlama yaşandıktan sonra devlet erkânının koşar adım bölgeye gitmesi, Erdoğan’ın direk olarak katliamla ilgili açıklama yapması olayın hangi sermaye grubuna zarar getireceği ayrıntılarında ne var sorusunun biraz daha netleşmesine neden oldu. Nitekim fabrika sahibi Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Sakarya şube başkanı olduğu ortaya çıktı.

Patlama yaşandığı anda işçiler yaralı halde hastaneye götürülürken ve hala patlamada kayıp olan işçiler varken bir fotoğraf gündeme oturdu. Fotoğrafın altında şu yazıyordu; “… MÜSİAD genel başkanımız şube başkanları ve üyelerimizle beraber Sakarya şube başkanımızın yanındayız.” Fotoğraf moral yemeğinde çekilmişti. İşçiler hayatlarını kaybetti olan oldu sonuçta malı mülkü zarar gören patron, en fazla zarara o uğradı moralini düzeltmek merak etme hallolur demek lazım. Söylenilen tamda bu.

Daha önce bir patlamadan sonra açıklama yapan fabrika sahibi Yusuf Coşkun; “Şu iyi bilinmelidir ki burada yaşanacak bir patlamada en mağdur olan taraf işverendir. Çünkü bu tarz olaylar olunca işverenden kötü bahsediliyor.” Gelen tepkiler üzerine fotoğraf kaldırıldı. Daha sonra moral yemeği verilen fabrika sahibi yanlış anlaşıldıklarına dair açıklama yaptı; “O yemekte ben yoktum zaten.

Ben gelmişim gibi konuşuluyor, ama yoktum. Cumhurbaşkanımız, Genel Başkanımız Abdurrahman Kaan’ı görevlendirdi ve patlamadan bir saat sonra yanıma geldi”

MÜSİAD’ın verdiği yemek, yürüttükleri “eli tam serbest, el âlem ne der kaygısı olmayan” sınıf siyasetinin bir parçası. MÜSİAD birkaç ay önce pandemi ile beraber daha açık bir şekilde tartışmaya açtığı ve uygulama olanağı bulduğu izole üretim tesisi fikrinin sahibi. Modern bir çalışma kampı, işçi ayağını hiç dışarı çıkarmadan burada doğup ölebilecek, ama üretim ilelebet sekteye uğramayacak.

Büyük Coşkunlar Büyük Cezasızlıklar!

Aynı firmanın pek çok kez patlamasına rağmen faaliyetine devam edebilmesi, sermaye-iktidar birlikteliğini somut anlamda karşımıza çıkan sadece bir örneğidir.

Coşkunlar fabrikasında 2014’deki patlamada işçi Yılmaz Şapoğlu hayatını kaybetti. Yılmaz Şapoğlu hayatını kaybettikten sonra, şirket ailesine ceza davasının takipçisi olmaması karşılığında ev ve çocukların eğitim masrafları adı altında para teklif etmişti. Aile bu parayı kabul etmedi ve şirkete dava açtı. Ardından, Büyük Coşkunlar şirketi aileye karşı dava açtı, fabrikayı zarara uğratmaktan 1 milyon 200 bin liralık bir karşı dava. Dava hala devam ediyor.

11 Şubat 2011 yine aynı fabrikanın kız kaçıran imalatının yapıldığı bölümde meydana gelen patlamada Hediye Hallaç hayatını kaybetti, 14 işçi yaralandı. Fabrika sahibi Yusuf Coşkun’un açıklaması; “Hediye Hallaç olay yerinden ilk kaçanlardan biriydi.

Bulunduğu yer kapıya yakındı. Doktorun dediğine göre korkudan ödü patlamış. Vücudunda herhangi bir yanık izi de yokmuş. Zaten patlama sırasında yangın da çıkmadı.”

Bu saydıklarımız sadece bu firma tekilinde yaşanan olayların bir kaçı. Geçmişte yaşadığımız Soma katliamı, Çorlu tren katliamı, Davutpaşa katliamlarında olduğu gibi birinci elden ceza alanlar yine alt kademe sorumlular.

Ya da toplumsal tepkiye göre patronu birkaç ay içerde tut sonra gündemden düşünce tekrar hiçbir şey olmamış gibi dışarı çıkaran göstermelik cezalar. Bu katliamda da ilk elden gözaltına alınan fabrika müdürü iki ustabaşı ile fabrikanın sözleşmeli iş sağlığı ve güvenliği uzmanı tutuklandı.

Daha sonra gelen tepki nedeni ile fabrika sahibi Yusuf Coşkun’da tutuklandı. Büyük bir ihtimalle birkaç ay içinde dışarı çıkacaktır. Yine başka bir yerde isim değiştirerek yollarına devam edeceklerdir. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG)’nin açıkladığı rapora göre Ocak ayında en az 114, Şubat ayında en az 133, Mart ayında en az 113, Nisan ayında en az 221, Mayıs ayında en az 165 ve Haziran ayında en az 188 işçi yaşamını yitirdi. 2020 yılının ilk yarısında iş cinayetlerinde en az 934 işçi hayatını kaybetti.

“Bu fabrikanın kaçıncı patlayışı. Her patladığından sonra isim değiştirilerek yeniden kurulmaz ki. Neden incelemiyorsunuz. Onlar sefasını sürer, biz bağıra bağıra ağlarız sadece.” (Patlamada hayatını kaybeden Havva Çelik’in eşinin sözleri)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu