EmekMakaleler

EMEK  | Emperyalizmin kuşaklar boyu sürecek saldırısı: Hibrit tohum ve tohumda bağımlılık (2/2)

"AKP iktidarının emperyalizmle ilişkisi, “milli” adı altında toprakların gaspından tohumun kısırlaştırılmasına ve tekellere muhtaç kılınmasına kadar her adımında tekellerin baş temsilcisi olduğu propaganda edilmelidir. Her geçen yıl daha fazla hibrit tohum piyasaya egemen olmaktadır"

Hibrit tohum, son yıllarda Türkiye tarım alanında oldukça sık karşılaşılır bir terim oldu. “Saf tohum”, “Ata tohumu” gibi kavramlarla adlandırılan ve tek türe ait olan geleneksel tohumun yerine, iki veya daha fazla türün eşeyli döllenmesi sayesinde üretilen hibrit tohum (F1 Tohum) birçok üretim alanında oldukça yaygın hale getirildi. Hibrit tohumun en önemli özelliği tek ekimlik olmasıdır.

1950 yılında yapılan Marshall yardımları ile tohum ve tarım konusunda ülkelerin ABD’ye bağımlı hale getirilmelerinin bir anlamda startı verilmiş oldu. 1964 yılında tohum üretimi dünyadaki konjonktüre ve tohum teknolojisindeki gelişmelere bağlı olarak Türkiye’de ilk defa yasal olarak düzenlendi. Bu süreç 1984 yılında Türkiye’de tohum ithalatının serbest bırakılmasına kadar farklı düzeylerde sürdürüldü. 1984 yılı sonrasında tohumun metalaştırılmasında bir gedik açılarak önemli oranda bir derinlik ve genişlik sağlandı.

2004 yılında tohumun sermaye çevrelerinde patent altına alınması yasallaştı. Dolayısıyla sermeyenin tohum üzerinde mülk sahibi olması yasal garanti altına alındı. Bu adımın sermayenin tohumun küçük üreticisi konumunda olan köylüleri önemli oranda mülksüzleştirdiğini dile getirebiliriz. Küçük üretici büyük tekellere bağımlı hale getirildi.

Türkiye 2016 yılı sonlarında merkezi Washington’da olan UPOV’a (Yeni Bitki Çeşitlerini Koruma Birliği) üye olarak uluslararası tekellerin Türkiye’de üretilen tohumlar üzerindeki hegemonyasını daha fazla tanımış oldu ve tohum politikasını tam olarak tekellere devretmiş oldu. Basit tohum üreticileri olan köylülüğün devlet ile olan toplumsal ilişkileri yerini, direk olarak sermayenin köylülük ile olan bağımlılık ilişkilerine bırakmış oluyor. Bu toplumsal ilişkilenme ile kamu kurumları budanırken AKP iktidarı tekellerin daha rahat hareket etmelerini sağlayan yasaları çıkarmaya devam ediyor.

 

Tohum ithalatı…

Türkiye’nin 2014 yılında devletin kendi verilerine göre pazar hacmi 750 milyon dolarlık iken, 2002 yılındaki tohum ithalatı 19.227 ton olarak gerçekleşmiştir. 2011 yılında bu rakam 36.754 tona ulaşmıştır. 1980’li yıllarda hibrit tohumun ve tohum alanında dışa bağımlılığın esamesi okunmazken, 2006 yılında ayçiçek tohumlarının hemen hemen tümünün ithal sonucu elde edilen hibrit tohumlar tarafından sağlanmıştır.  Bu tohumları sağlayan tekeller ise Monsanto, Syngenta ve Pioneer’dir.

2009 yılında mısır hibrit tohumluğunun yaklaşık % 75’i beş yabancı şirket tarafından sağlandı; Pioneer % 25, Monsanto % 25, Sygenta ise % 8.9’unu oluşturdu. Pamuk tohumluğunun % 50’sini Bayer ve Pioneer’den ithal edildi. Sebze tohumluğunda ithalata bağımlılık ise % 85 olarak belirlendi. Bu rakamlar hibrit tohuma olan bağımlılığın yıllara göre dağılımını gösteren birkaç örnek. Bu bağımlılık diğer tüm sebze ve tahıllarda yaşanmaya devam ediyor.

2016 yılında Alman Bayer firması ABD menşeili Montanso firmasını 66 milyar dolar karşılığında satın alarak dünya çapında hibrit tohum, tarım ilacı ve tıbbi ilaç satan en büyük tekel haline geldi. Diğer bir tekelleşme süreci Dupont ile Dow’un birleşmesi ve ChemChina’nın Syngenta’yı satın alması ile sağlandı.

Burada, tohumun tarihsel anlamda iki ana özelliği olan geçinme aracı ve kullanım aracı karşımıza çıkıyor. Sermaye tohumu metalaştırarak bu değerlerin yerine meta değerlerini yerleştirdi. Bu, karşılıklı ve genel antlaşmalarla, ülkesel boyutta çıkartılan yasa ve yönetmenliklerle yerine getirildi. İkinci adım da toprakların, devlet arazilerinin elde edilmesi oldu ve tohum alanında teknolojik/bilimsel araştırmaların sermayenin hizmetine sunulmasını sağlayan adımlar atıldı. Türkiye’de 12 Eylül darbesi sonrası sürecin ve AKP iktidarının bu konuda “emeklerinin” büyük olduğunu belirtmek gerekir.

Sermayenin tohum üzerindeki hegemonyası anlamında ABD’deki deney önemli bir yerde duruyor. İnsanlık açısından acı bir deneyin en önemli temsilcisi ise Monsanto adlı tekeldir. Sermaye, tohum üzerinde hegemonya sağlamak için ilk olarak tohumun yeniden üretimini sınırlandırıldı. Bilimsel gelişmeler hibrit tohumun üretimine imkân verince sermaye ABD devletinden saf tohumların üretimini sınırlayan, hibrit tohumların teşvik edilmesini sağlayan yasaların çıkarılmasını dayatmış ve sonraki süreçte Monsanto başta olmak üzere birçok şirket tarım alanında tekelleşmeye başlamıştı.

Monsanto firmasının yıllara dayanan yüz kızartıcı bir geçmişi var. Monsanto, Vietnam savaşında pirinç tarlalarını kurutan “ajan portakal”ın üreticisi ve kanserojen ilaçlar üretmede maharetli bir geçmişi bulunuyor. Onlarca kez davaların açıldığı Monsanto firması her defasında hukuksal alanda “haklılığını” korumayı başardı. Kirli bir geçmişe sahip Monsanto’nun Bayer tekeli tarafından satın alınması ise Avrupa’da birçok çevre kurumunu harekete geçirdi.

 

Türkiye’de hibrit tohum

Türkiye’de sermayenin çıkarlarını gözeten bir birlik kuruldu; Tohumcular Birliği. 2006 yılında yürürlüğü giren Tohumculuk Kanunu çerçevesinde kurulan bu birliğin amacı ise sermaye ve üreticiler arasındaki anlaşmazlıkları gidermek. Ancak bu birliğin, sermaye gruplarının temsilcilerinden/uşaklarından oluşması adaletli bir yaklaşımın olmayacağını baştan ortaya koyuyor.

Tohumu satan ilacını da satıyor. Hibrit tohumun yerel toprağa adapte olmamasından dolayı hastalıklara yenik düşmesi, börtü böcek tarafından fazlaca zarar görmesi sebebiyle tekeller zirai gübresini ve tıbbi ilaçlarını da tekelleştirerek köylüyü bir anlamda bu alanda da kendisine bağımlı kılıyor. Hibrit tohumu bir tekelden karşılayan köylü, gübresini ve tıbbi ilacını da aynı tekelden almak zorunda kalıyor. Bu konuda Bayer tekeli (özellikle Monsanto’yu yuttuktan sonra) uluslararası alanda baş tekel olarak Türkiye’de de ciddi anlamda bir pazarı elinde bulunduruyor.

Ne diyordu Mehdi Eker, bir dönemin tarım bakanı olarak; “Ya köylüler şirketleşecek ya da şirketler tarım yapacak”. Bu prensiple hareket ettiğini belirten AKP’nin politikasının esas rotası uluslararası tekellerin tarım ve tohum alanına tam hakimiyetinin sağlanması oldu.

2018 yılında saf tohum üretiminin desteklenmeyeceğini açıklayan AKP iktidarı, hibrit tohumlarının yaygınlaşmasını sürekli teşvik etti, saf tohumun tüketilmesine/bitirilmesine neden oldu ve çiftçileri hibrit tohuma (dolayısıyla tekellere) mahkûm etti. Sadece bir sene kullanılabilen hibrit tohumun her sene tekellerden satın alınmasını sağlayan AKP iktidarı bir anlamda Menderes hükümetinden Evren’e, Özal’dan Ecevit koalisyon dönemine ve günümüze uzanan emperyalist politikanın (saf tohumsuzlaştırma) günümüz temsilcisi oldu.

TC devleti emperyalist saldırı olan ve yerel tarımı tümüyle emperyalizme bağımlı kılan hibrit ve GDO’lu tohum üretimini, dolaşımını ve sermaye lehine sıkı denetimini en temel politikalarından birisi haline getirmiş durumdadır.

İzin alınmadan yapılan tohum üretiminin devlete karşı gelmek olduğunu halka kabul ettirmeye çabalayan AKP aynı zamanda, halkın karşı çıkması ile birlikte “milli tohuma sahip çıkma” adına çalıştaylar, festivaller örgütlemeye çalışmakta; halkın tepkisini aza indirmenin de adımlarını atmaktadır. Günümüzde tekeller tohumun üretimi ve yaygınlaştırılması üzerinde tam olarak söz sahibi durumda. Saf ve geleneksel tohum kültürü yerini hibrit tohuma bırakıyor, saf tohumu geliştirme adımları artık yasa dışı ilan ediliyor. Bugünlerde takas serbest olsa da kısa zaman sonrasında saf tohumun takas edilmesinin yasaklanması da gündeme gelecektir.

İnsanlık, Anadolu ve Mezopotamya coğrafyasında tahıl biyoçeşitliliği ve tohum zenginliği bakımından bugünlere ulaştı. Ancak emperyalist kapitalist düzenin bitmeyen kar hırsı, sadece toprakları, yetişen bitkileri gasp etmekle, metalaştırmakla kalmadı; yeni teknolojik gelişmeler sayesinde tohumu ezilen halk kitlelerinin elinden aldı ve bir meta haline getirdi, kısırlaştırarak yeniden halka, köylülere geri sattı. Bu sayede üreticisi ve tüketicisiyle tüm insanlık emperyalist tekellerin ve onların Anadolu’daki en temel uşakları konumunda olan AKP iktidarının eliyle bağımlı hale getirilmiş oldu.

 

Sonuç yerine…

Halkın demokratik iktidarı gerçekleştirilmeden, emperyalizme bağlılık son bulmadan köylünün tekellere bağımlılığı giderek daha derinleşen bir karaktere bürünecektir. Emperyalizmin aşırı kar hırsı, sömürü ve talanın artışını, hibrit tohumun daha yaygın hale gelmesini sağlayacaktır. Dünya ölçeğinde Hindistan’da olduğu gibi çevresel sorunlara neden olduğu için bu türden tohumları yasaklayan ülkeler mevcut olmasına rağmen, emperyalizmin bu saldırısına karşı ciddi derecede bir hoşnutsuzluk vardır ancak geniş halk yığınlarının örgütlü mücadelesi henüz istenildiği boyutta değildir.

Ülkemizde hibrit tohuma karşı geniş ölçekli bir hoşnutsuzluk hakimdir. Bu hoşnutsuzluğu çeşitli kooperatiflerin, birliklerin açıklamalarında, tohuma bağlı üretim yapan çiftliklerde ve köylülüğün içinde bulunduğu durumda görmek mümkündür.

AKP iktidarının emperyalizmle ilişkisi, “milli” adı altında toprakların gaspından tohumun kısırlaştırılmasına ve tekellere muhtaç kılınmasına kadar her adımında tekellerin baş temsilcisi olduğu propaganda edilmelidir. Her geçen yıl daha fazla hibrit tohum piyasaya egemen olmaktadır.

Diğer tüm alanlarda AKP iktidarının saldırı furyasının, tarım alanında yaşanan saldırılardan bağımsız olmadığının, sıkışan AKP’nin hamaset üreten yönelimle savaşı derinleştirerek halkları karşı karşıya getirme politikasını güttüğünün propagandasını yapmak, halkın örgütlendiği kooperatiflerde, tarımsal alana dair oluşturulan kurumlarda yer alarak doğru politika çerçevesinde doğru bir hat oluşturmanın zamanıdır.

Bitti.

MAKALE | Emperyalizmin kuşaklar boyu sürecek saldırısı: Hibrit tohum ve tohumda bağımlılık (1/2)

 

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu