Makaleler

Efrîn direnişi emperyalist haydutlara rağmen zaferle sonuçlanacak!

Kurulduğundan beri mayasında taşıdığı Kürt fobisi mevcut süreçte TC Devleti’ni daha saldırgan kılmıştır. Öyle ki, Kürtleri kendi sınırları içerisinde baskı ve tahakküm altında tutan TC devleti bununla yetinmeyip, Efrin Kürtlerine karşı da saldırıya geçmiştir.

Kürt sorununun artık salt işgalci devletlerin iç sorunu olmaktan çıkıp uluslararası sorun haline geldiği günümüzün politik atmosferinde, Kürt topraklarının en geniş kesimini ilhak eden TC devletinin Efrin’e yönelik saldırıya geçmesini beraberinde getirmiştir. Ancak bu saldırı, karşılığında direnişi de getirmiştir. Efrin Kürtleri Türk ordusunun kendi topraklarını işgal etme girişimine karşı etkin bir tavır koymuşlardır. Devletin havadan ve karadan tüm saldırı furyasına karşın Efrin’de silahlı direnişle yanıt verilmiştir. Bu tavır, Rojava’nın diğer bölgelerine de yansımıştır. Bunun sonucu Kürtlerle beraber, Araplar, Süryaniler, Türkmenler, Ermeniler gibi irili ufaklı tüm toplum katmanları bu işgal girişimine karşı çıkmış ve tavır takınmışlardır. Öyle ki bu direniş ve başkaldırı tüm Rojava illerinde giderek daha üst boyutlara tırmanmıştır. Bu karşı çıkış -20 Temmuz cuntası koşullarına rağmen- Türkiye’de, Avrupa ülkelerinde ve dünyanın çeşitli ülkelerinde giderek öne çıkmakta ve dünya kamuoyunun nezdinde giderek daha etkin bir hal almaktadır.

Devlete bağlı askeri güçler havadan ve karadan Efrin’e saldırı furyası başlatmışlar. Bu saldırıda düzenli kara, hava ve deniz kuvvetlerine sahip devletle beraber DAİŞ-El Kaide-El Nusra gibi çetelerin bileşiminden oluşan devşirme ÖSO da yer almıştır. Bilindiği gibi TC’nin işgalci emelleri katil çetelerle hareket etmesini beraberinde getirmiştir. 

TC’nin ve devşirme ÖSO çetesinin Rojava topraklarına saldırma hakkı yoktur. Bu saldırıyı yapan ve düzenli hava, kara ve deniz kuvvetlerine sahip bir devlet, henüz devleti olmayan ve kendisi gibi düzenli orduya sahip olmayan bir halka karşı azgınca saldırıya geçme kararı almıştır. Bu saldırının hiçbir gerekçesi yoktur!.. Ama nafile! Bu saldırıyı yapan güçler, maddi ve manevi alanda bağnaz emellerine ulaşamayacak ve yenilgiye uğrayacaklardır. Tarih önünde mahkum olacaklardır! Gerici emellerle Efrin’in Şerawa, Raco, Bilbile, Mabata, Cinderese, Şerava, Şiye gibi ilçelere ve köylerine uçaklarla, toplarla, tank atışlarıyla saldırı yapılmıştır.

Bilindiği gibi bu topraklarda yaşayanların çoğunluğunu Kürtler oluşturur. Saldırıyı yapan TC “Türk-İslam” senteziyle hareket eden anti-Kürt devletidir. Kürtlerin varlığına tahammül edemeyen yapısı sonucu hunharca Efrin’e saldırmıştır. Amaç TC sınırları dışında da olsa, baskıya, zulme ve her türlü tahakküme karşı başkaldıran Kürtlerin mücadelesini sindirmek ve topraklarını ilhak etmektir. Bu topraklarda yaşayan Kürt toplumunu etkisiz kılmaktır. Kürtlerin toprak ve pazarlarını ilhak altına almaktır. TC’nin Efrin saldırısının ardında bu gerici ve arkaik dürtüler vardır.

Saray/AKP/MHP/CHP ve Genelkurmay’ın yaptığı saldırı furyası Efrin’de direnişle karşılanmıştır. Bunun sonucu tüm silah üstünlüğüne karşın TC ordusunun ve devşirme ÖSO çetesinin yaptığı saldırılar PYD’ye bağlı YPG ve YPJ güçlerince püskürtülmüştür. Bu mücadelede Kürtlerle beraber Arapların ve diğer bölge halklarının da içinde bulunduğu QSD de (Demokratik Suriye Güçleri) yer almaktadır. Çeşitli milliyetlere mensup halk saldırı karşısında güçlerini birleştirmiştir. TC devletinin göreli askeri “üstünlüğü” karşısında Efrin halkı haşmetli bir direniş göstermiş ve yurtlarını korumuştur ve korumaktadır. Efrin’de işgalci devlete karşı savaşan Kürt ve diğer milliyetlerden halk yığınlarıdır. Bu, savaşta belirleyici gücün halk yığınlarının olduğunu bir kez daha göstermiştir.

Elbette ki savaşlarda izlenen strateji ve taktikde hatlar olabilir. Bu Efrin için de geçerlidir. Verilen savaşta ön koşul yörenin, yurdun kitlelerine dayanmaktır. Kitlelerin ve ezilen yığınların savaş ve mücadele içerisinde yer almasıdır. Ama buna bağlı olarak Efrin somutunda izlenecek savaş stratejisinin de nesnel gerçekliğe tekabül etmesi zorunludur. Efrin’de işgalci emellerle yapılan saldırıya karşı direniş gösteriliyorsa, bunda halka dayanmanın ve doğru bir askeri hat izlenmesinin tayin edici rolü vardır.

Nitekim Efrin ve tüm Rojava halkı kararlıdır. Bu karar ve inançla saldırıya karşı Rojava’nın çeşitli yörelerinden kitleler Efrin’e doğru yola koyulmuşlardır. Ve Rojava’nın diğer illerinde Kürtler, Araplar, Süryaniler, Türkmenler, Ermeniler, Çerkezler hep birlikte meydanlarda yerlerini almışlardır. YPG, YPJ ve QSD komutasında verilen direniş eninde sonunda saldırıyı püskürtecektir.

Ayrıca gösterilen direniş ve mücadeleye Rojava dışında da yığınlar desteklerini sunmaktadırlar. Bu destek 20 Temmuz 2016’da ilan edilen darbe ve OHAL şartlarındaki Türkiye’den Avrupa’ya ve diğer ülkelere yayılarak kendisini hissettirmektedir. Bunun sonucu Efrin ve Rojava sorunu giderek uluslararası sorun haline gelerek dünya kamuoyunun belleğinde yer etmektedir.

TC Ordusu Rusya’nın onayı ile Efrin’e saldırmıştır. Türkiye Suriye’de hakim güç olan Rusya’dan bağımsız hareket edememektedir. Çünkü Suriye devleti üzerinde Rus emperyalizminin hegemonyası vardır. Tüm dünyada olduğu gibi, Ortadoğu’da da pazarların emperyalistler arası yeniden paylaşım kavgası giderek üst boyutlara tırmanmaktadır. Bu kendisini Suriye somutunda da göstermektedir. Ortadoğu’yu yeniden dizayn etmek isteyen ABD, bunu Suriye’de uygulamayı da düşünmüştü. Suriye ve Ortadoğu’nun çeşitli yerlerinde yeni sınırların oluşturulması bazı devletlerin kabullenmediği ve rahatsız olduğu bir sorundu. TC devleti de bunu kabullenmiyordu. Bunun sonucu ABD ve Türkiye arasında sorunlar gündeme gelmekteydi. Kürtlerin direnişi ve giderek uluslararası alanda öne çıkması TC’nin kabullenemediği ve tahammül edemediği bir gelişmeydi. Giderek ABD’nin gündemine giren Kürt sorunu Türkiye’yi daha statükocu ve daha arkaik bir hatta itiyordu. 

Tüm bu gelişmeler sonucunda Ortadoğu politikasında ABD ile arası açılan Türkiye’nin bu zaafından Rusya yararlanmaya çalışmaktadır. Giderek İran ve Çin üzerinden Ortadoğu’ya ağırlığını koyan ve dünya çapında Çin ile beraber emperyalist bir kamp oluşturan Rusya devleti, TC’nin mevcut çelişkilerinden yararlanarak onu kendi kulvarına çekmeye çalışmaktadır. 70 yıldır ABD’nin müttefiki olan TC devletinin Ortadoğu ve Kürt sorununda 2010’lardan sonra müttefikiyle arasını açmasını ve Ortadoğu politikasında giderek Rusya’nın güdümüne kaymasını da beraberinde getirir. Çünkü Rusya’nın Ortadoğu’da Kürt sorununa yaklaşımı Kürtlerin varlıklarını dört parçada eski statüde tutmaktır. Mevcut statükoda bazı kısmi imkanların tanınmasını, ama sorunun özünün devamını içerir. Kısacası Rusya, Kürtleri Ortadoğu’da rejime entegre etmek istiyor. Böylece kendi denetimlerinde tutmayı hedefliyor. Rus emperyalizminin bu gerici bakış açısı TC’ye daha uygun gelmiştir.

Elbette ki mevcut bu durum TC’nin henüz uluslararası alanda ekonomik, siyasi, askeri mevzilerde tümden ABD emperyalizminin kutbundan çıktığı anlamına gelmez. Hala Amerika’ya bağımlılık vardır. Ama Rusya, İran, Çin ile ilişkiler de oluşmaya başlamıştır. Ortadoğu’da Rusya ilişkileri, Çin’in uluslararası alanda asrın İpek Yolu projesi böyle bir zemin yaratmıştır. Daha açık bir deyimle pazarların yeniden paylaşımı ve hegemonya mücadelesinin giderek kızıştığı günümüz konjonktüründe TC devleti, ABD ve Rusya-Çin kutbu arasında yalpalayan ve giden-gelen bir hatta yer almaktadır. Bu yalpalama ve sarsıntı açıktır ki gelecekte netleşecek ve TC devleti net bir kutupta yer alacaktır.

Emperyalistler arası dalaş kavgasında hedeflenen, Ortadoğu’nun jeo-stratejik ve jeopolitik konumunu kendi hükümleri altına almaktır. Bunun sonucu emperyalistlerle beraber bölgenin gerici devletlerinin piyasaya sürdüğü DAİŞ, El Kaide, El Nusra, ÖSO gibi çeteler piyasaya sürülür. Rojava direnişi bu minvalde olmuştur.

PYD önderliğinde Rojava’da verilen savaşta çeteleri ve arkalarındaki güruhları yenilgiye uğratmışlardır. ABD ile ilişkileri olmuştur. Bu ilişki PYD açısından mevcut konjonktürün dayatması sonucu taktik düzeyde yürütülen bir ilişkidir. Stratejik değildi. Bu sosyal pratik bir kez daha göstermiştir ki, ulusal ve sosyal kurtuluş mücadelesi verenlerin stratejik olarak anti-emperyalist bir mevzide yer almalarını zorunluluktur. Öyle ki emperyalist devletler ezilen, baskı ve tahakküm altına alınan ulusun bağımsızlığını ve gerçek kurtuluşunu mümkün kılmadığı gibi kendilerine bağlı güdük bir harekete dönüştürür ve gerçek kurtuluşun önünde engel teşkil ederler.  Bundan dolayıdır ki, ulusal sorun salt bir iç sorun olmaktan çıkmış uluslararası bir sorun haline gelmiştir.

Nitekim Cenevre, Astana, Soçi görüşmelerinde esas muhatap olan Kürt hareketi çağrılmamış, kabul edilmemiştir. Emperyalistler ve Türkiye, İran gibi Kürtlere zulmeden devletler muhatap alınmıştır. Rojava’yla ilgili görüşenler bu saldırıların ardındaki güçler olmuştur. Efrin saldırısını yapan devletin arkasında Rusya ve ABD gibi emperyalist devletler yer almıştır. Hani Rojava sorununu “halledeceklerdi!” Hani Rojava Kürtleri “özgürlüğe” kavuşacaklardı! Efrin saldırısıyla uluslararası mali sermayenin ve TC, İran gibi devletlerin gerçek yapısı bir kez daha deşifre olmuştur.  Rusya, TC’nin Efrin saldırısını örgütlemiştir. TC’yi seferber etmiştir, önünü açmıştır…  ABD de “Efrin bizim sahamızın dışındadır” diyerek yapılan saldırıya onay vermiştir. Saldırıya karşı tavır takınmamıştır.

Ama Efrin halkı bu saldırıya göğüs germiştir. Dünyanın “en güçlü” haydutlarının desteğinde yapılan saldırıyı püskürtmüştür. Onların gerçek yüzünü açığa çıkartarak dünya halklarına mesaj iletmişlerdir. Bu mücadelede tüm Rojava halkı bir araya gelerek halkların gücünü bir kez daha göstermiştir. Rojava halkının uluslararası alanda gerçek müttefikleri halklardır, devrimcilerdir, demokratlardır. Nitekim Efrin Direnişi, Rojava dışındaki uluslararası kitlelerin desteğini almıştır. Ve bu destek giderek artmaktadır. Efrin Direnişi saldırının perde arkasındaki emperyalist haydutlara rağmen zaferle sonuçlanacaktır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu