GüncelYorum

GÜNCEL | Kadın Hareketlerinin Yükselişi Neoliberalizmin Irkçı Yönetimlerini Zorluyor

"Yükselen kadın hareketi de  komünist devrimci örgütlerin içinde örtülü varolan Patriarka’nın-Ataerki’nin turnusol kağıdı olacak, kadın hareketleri de ona göre seçimini yapacaktır"

Kadınlar, günümüz neoliberal politikalarının zaten var olan ve kapitalizmin beslediği; ırkçılık, kadın yoksulluğu, femicide(kadın kırımı-cinayetleri-katliamı),cinsiyetçi beden politikaları ve kadının görünen ve görünmeyen emeğinin daha da değersizleştirilmesine karşı örgütleniyorlar, bilinçleniyorlar, sokaklardan ayrılmıyorlar.

Ve giderek eylemleri, patriarkadan semiren kapitalizme ve onun kurumlarına yöneliyor, militanlaşıyor. Kadınlara karşı dil, din, ırk, sınıf tanımayan saldırganlık, kadınların ona aynı şekilde karşı koyuşuyla karşılaşıyor. Durum iyidir.

Brezilya: 2019’da Osaka’daki G20 zirvesine giderken uçağından 39 kilo kokain çıkan, neo liberalizmin faşist yüzbaşısı Bolsanoro’nun kadın düşmanı politikaları, “Fora(defol) Bolsanoro” mottosu ile Brezilyalı yüzbinlerce kadın tarafından bu yılki 8 Mart’da da teşhir edildi.

Latin Amerika’da esen Rüzgarlar arkasını da getirecek gibi görünüyor.

Meksika’daki kadınlar, günde on kadın öldürülmesine rağmen yasaların buna sessiz kalarak destek olmasına karşı tepkilerini “Ni Uno Menos” eylemleri ile başlayıp, Anayasa mahkemesini ateşe vererek, kadın cinayetleriyle alay eden basının arabalarını yakarak, ardından 20 milyon kadını 24 saatlik greve çağırarak gösterdiler. Meksikalı kadınlar bu tepkilerini yaşadıkları her yere taşıdılar.  Avrupa’da 8 Mart yürüyüşlerinde-Kürt Kadınlarından sonra- özellikle de İtalya’da 8 Mart’a damgasını vuran göçmen grubuydu.

ŞİLİ: Faşist Pinoşe’nin gömülecek yer bulamadığı ülkesi Şili’nin başkenti Santiago’ya 8 Mart’da 2 milyon kadın aktı. Şili’de Pinoşenin torunlarının kadınlara karşı düzenlediği ve videolara da yansıyan cinayetler, Bir çok yürüyüşle protesto edilmiş.  “peşimdeki tecavüzcü- Las Tesis” dansı   aynı sorunları yaşayan bir çok ülkedeki kadınlar tarafından sahiplenilmişti.

Eyleme katılan Şili’li kadınların sayısı ancak Drone ile görüntülenebildi.

İspanya’da kadın başına düşen çocuk sayısının 1,2’lere kadar düşmesi İspanyol devletinin beden politikalarında sertleşmesine ve kürtajı yasaklama çabalarına neden olmuştu. İspanyol kadınların protestoları hükümete geri adım attırmıştı. ilk kadın grevi de bu ülkede yapılmıştı. Bu yılda 8 Mart’da yüzbinlerce İspanyol kadını Franko Faşizmine karşı sembolleşen “NO PASARAN-GEÇİT YOK’ pankartıyla sokaklardaydı.

Fransa’da, Türkiye’de, Pakistan’da, Kırgizistan’ da devletin kolluk güçlerinin saldırıları, kadınların kitlesel katılımını, direnişini engelleyemedi.

Yunanistan Kadın Hareketi 3 Mart’da yaptıkları eylemle, 28 Şubat‘da Türk kolluk güçlerinin Yunanistan sınırına taşıdığı ve iki sınır arasında sıkışan, ırkçılar ve polis tarafından saldırıya uğrayan, botları batırılmaya çalışılan Suriyeli göçmenleri sahiplendi:

“Faşist çetelere ve katil devletlere karşı tavır alıyoruz. Biz hayatı seçiyoruz. Beraber yaşamayı seçiyoruz. Siz işgalci görüyorsunuz, biz ise pazar paylaşım savaşınızda gözden çıkardığınız hayatlar görüyoruz.

Biliyoruz ki bugün göçmenlere ve onlarla dayanışan antifaşistlere saldıranların hayalinde ataerkil sermaye devletleri var ve onların dünyasında bize de yer yok. Bizim bedenlerimiz barikatımızdır ve geçit vermiyoruz…   Atina’dan feministler olarak dünyanın bütün kadınlarını sınırlara karşı birlikte olmaya çağırıyoruz. Biz biliyoruz ki göçmen ve Yunan kadınları biz biriz. Irkçılar, problem sizsiniz. Yaşasın uluslararası kadın dayanışması!”(Çatlak Zemin gazetesi) diyerek kapitalist-emperyalist sistem karşısındaki konumlarını net bir şekilde ortaya koydular.

 

Kapitalizm ve onun kurumları, yükselen ve içinde devrimci dinamikler taşıyan  halk hareketlerini, kadın hareketlerini, işçi sınıfının direnişlerini araya tanpon koyarak yani ona karşı bir sivil hareket yaratarak kendi zıttın da ateşi suyla söndürmeyi hedefliyor. Kendisi de doğal olarak arabulucu hakem konumuna yükseliyor.

Bu zıtlık, halkların-işçilerin-göçmenlerin karşısına başka halkları getirerek bir iç faşistleşmeye dönüşürken, kadınlardaki bu zıtlık  patriarka-ataerki olarak karşımıza çıkıyor. Bütün direnişlerin önü daha sokağa çıkmadan aile içinde-meclislerinde kesiliyor, kalanını da devlet ve toplum elele hallediyor. Bunların içinde kendi hakları için sokaklara çıkmış işçiler ve halkımız da var.

Patriarka, özel mülkiyetin ortaya çıkısından beri kapitalizmin sağ kolu olmuş, kadın emeğinin-bedeninin-bilincinin çitlenmesinde ona rahat nefes aldırmıştır.

En yakın örnek Avrupa’da feodalizmden kapitalizme geçiş sürecinde burjuvaziyle birlikte aristokrasiye karşı savaşan köylülerin durumu. Daha sonra uzlaşan bu iki güç 800 bin köylüyü katletmiş ve  ellerindeki toprakları çitlemişti. Avrupa burjuvasının bu  ilk sermaye birikimi savaşında kadınlar da payına düşeni aldılar.

Feodalizmde daha göreceli bir özgürlüğe sahip olan kadınlar, emeklerinin, bedenlerinin ve bilinçlerinin çitlenmesiyle giderek iyice eve hapsoldular. Ürettikleri artı değere fütursuzca el konuldu. Kadının emeği ve bedeni değersizleştirildi.

Önceden de varolan toplumsal normlar, gelenekler,  cinsiyet rolleri yasalarla daha da güçlendirilerek kadın emeği-bilinci görünmez kılındı. Kadın yasal olarak da ailenin özel mülkiyeti oldu.

Buna Türkiye’den bir örnek: Türkiye’nin 2. Dünya Savaşı sonrası Marshall Planı aracılığı ile kapitalizme    entegrasyon süreci içinde yeni ve sağlıklı işçilerin(çocukların) nasıl büyütüleceği, besleneceği, temizleneceği üzerine Türkiyeli kadınlara sağlık broşürleri dağıtılmış ve toplumsal cinsiyet rolleri öğretilmiştir:.” …çocuğu bu usule göre büyütmek biraz güç̧ gibi görünürse de insan meram edince bu iş başarılabilir ve zamanla alışılarak anneden kıza geçerek bu faydalı ve iyi adet memlekete yerleşir kalır“ (2007, T.Tören, “Yeniden Yapılanan Dünya Ekonomisinde Marschall Planı ve Türkiye Uygulaması”S.267, Sosyal Araştırmalar Vakfı İstanbul).

Günümüzden canlı bir örnek ise İngiliz yardım kuruluşu Oxfam’ dan geliyor:( https://www.tagesschau.de/ausland/oxfam-ungleichheit-studie-davos-101.html?fbclid=IwAR2RQsmOm3gZWEIt3DFt8o3B7NxELH_tFeRwov3Qt6ezIxSM1CCI1EedsWo) Oxfam’ın yaptığı bir araştırmaya göre, kadınlar yılda 12 milyar saat ücretsiz çalışıyor. Eğer bu ücret sadece asgari ücret üzerinden kadınlara ödenseydi, toplam yılda 11 trilyona denk gelecekti.

Bu Google, Facebook, Apple gibi firmaların yıllık kazancından 24 kat daha fazla. Tek başına bu örnek bile kapitalist emperyalizmin kadının yeniden üretim emeğine-bedenine ürettiği artık-artı  değere el koymadan kendini var edemeyeceğine en güzel örnektir.

Öyleyse kızışan uluslararası kapitalist rekabetin önündeki en büyük engellerden biri de kadın hareketindeki kitleselleşme ve giderek sistemi daha net karşısına alan bilinçlenme ve militanlaşmadır.

Bu teorik ve pratik militanlaşma-öz savunma, “demokratik alanda”, kadınların dört yılda bir dünya Kadın konferansları örgütleyecek bir örgütlenme düzeyine gelmesi, kadın grevlerinin yaygınlaşması ise diğer taraftan  Meksika’da anayasa mahkemesinin yakılmasına, Ortadoğu’da kurulan kadın köle pazarlarına ve sex cihadına karşı kadınların silahlı mücadelesine kadar gidebilmektedir. Yükselen kadın hareketlerinin, bir çok halk ayaklanmasında yapılmaya çalışıldığı gibi kapitalistler arası iktidar savaşımlarında kullanılmaya, sistem içine çekilmeye çalışma ihtimali var elbette. Örneğin Meksika’da bir çok işveren, çalışan kadınlara izin vererek kadın grevini desteklediler.

Dünyada bir çok “komünist devrimci” hareket teorik olarak militan olmalarına rağmen pratikte demokratik mücadelenin sınırları içinde likide olarak sistemiçileşir-gereksizleşirken, son yıllarda  sisteme karşı komünist kadınlardan oluşan öz savunma birlikleri artmaktadır. Yakında herkesin küçümsediği feminist yapılar silahlı öz savunma birlikleri kurarlarsa buna kimse şaşırmasın.

Kadın mücadelesi kitleselleşip, militanlaştıkça dipten gelen dalganın basıncı da artmaktadır.

Bu dalgayı teorik ve pratik olarak sahiplenemeyen kurumlarda ya gericileşecek-gereksizleşecek ya da bu dinamizmden beslenerek ileriye doğru sıçrayacaktır.

Kürt hareketinin yükselişi, Türkiye solunun şovenizmini nasıl ortaya çıkarıcı bir turnusol kağıdı görevini gördüyse, bu eksenli bölünmelere yol açtıysa, sendikalar- Fransa’da olduğu gibi- yükselen işçi ayaklanmalarının nasıl gerisinde kaldıysa, yükselen kadın hareketi de  komünist devrimci örgütlerin içinde örtülü varolan Patriarka’nın-Ataerki’nin turnusol kağıdı olacak, kadın hareketleri de ona göre seçimini yapacaktır. (Bir Yeni Kadın Okuru)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu