MakalelerPusula

Devrim kitlelerin eseridir -3-

Doğru politika belirleyicidir

Yazımızın başlarında da anlatmaya çalıştığımız gibi, kitle çalışmaları ve bunun içinde A/P çalışmaları sınırlı belirli alan ve faaliyet özgülünde tanımlanmak zorundadır. Bu tanımlama genel politik çizgimizle uyum gösterse de birebir aynı şey değildir. Faaliyetin alan ve kapsamı daraldıkça veya belli bir çelişkiye odaklanıldıkça o özgülde doğru politikaların oluşturulması gerekecektir. Kitle çalışmaları ve Ajitasyon/Propaganda (A/P) çalışmaları bu doğru politikalar üzerinde gerçekleştirilecektir. Çünkü her bir parçadaki çalışmayı değişik kanallardan taktiklerimize ve stratejimize bağlayabiliriz.

Buradan da anlaşılacağı gibi A/P yöntem ve araçlarımızı belirleyecek olan da belirleyeceğimiz politika ve hedeflerdir. Politik hedefler ortaya konmadan, çalışmanın kapsam ve somut ayakları belirlenmeden faaliyetlerimizin istikrarlı ve sonuç alıcı olması mümkün olmayacaktır. Bu yüzden belirlenen zaman dilimi içerisinde hangi sonuçların elde edilmek istendiği aylık, yıllık ve duruma göre birkaç yıllık planlarla da ortaya konulmalıdır. Belki bu planları değiştirmek gerekecektir fakat her halükarda belirlenmiş hedefler, çalışmanın tempo ve başarısının itici güçlerinden hem de ölçütlerinden biri olacaktır. Tam olarak neyi ifade ettiği bilinmeyen “gerekliliklere” göre faaliyet yürütülmüş olunacak, başarı ve başarısızlıklardan gerçek dersler çıkarılamayacaktır. Oysa bir alanın koşullarına ve parti örgütlülüğünün gücüne göre niceliksel anlamda küçük bir kazanım başarı sayılabilecekken, tersinden kimi sayısal büyüklükler de başarısız sayılabilecektir. Bunların doğruluğunu bize sunacak olan anlaşılır ki soyut “gereklilikler” değil, somut politik ve örgütsel hedeflerdir.

Öyleyse bir köşe taşı olarak doğru politikanın belirleyiciliğini tespit etmeliyiz. Ancak bu olduğunda yetersiz örgütsel güç ve olanakların yarattığı engeller tali duruma düşebilir. Doğru bir politika, örgütsel güç ve olanaklar da hesaba katılarak oluşturulur. Fakat doğru politika olmadığında varolan örgütsel gücün de işe yaramayacağı, zamanla erozyona uğrayacağı bellidir. Aynı durum kitle çalışmalarımız, A/P çalışmalarımız için de geçerlidir. Doğru politikalar üzerinde yükselmediğinde en yetkin araç ve yöntemler dahi başarısız kalmaya mahkûmdur. Ya da çok sınırlı katkılar sunacaktır.

 

Yetinmecilik değil, kitleleri örgütleme siyaseti

Politikayı tartışmak, kitleleri örgütleme siyasetiyle eş anlamlıdır. Bu noktada Mao’nun aşağıdaki belirlemesi kendi pratiklerimiz açısından da açıklayıcı özellikler gösterecektir. “Kitlelerin gücünü örgütlemek bir siyasettir. Peki, bunun tersi bir siyaset var mıdır? Evet, vardır. Bu siyaset, kitle bakış açısından yoksundur; kitlelere güvenmede ya da onları örgütlemede yetersiz kalır; köylerde, orduda, hükümette ve öbür örgütlerde, okul ve fabrikalardaki kitlelerin örgütlenmesine hiç önem vermezken dikkatini bütünüyle maliye, ikmal ya da ticaret kuruluşlarında çalışan az sayıda insanı örgütleme üzerinde yoğunlaştırır. Bu siyaset, ekonomik çalışmayı geniş bir hareket ya da yaygın bir cephe olarak değil de, mali güçlükleri gidermenin bir yolu olarak kabul eder. İşte öteki siyaset, yanlış siyaset budur…”

Mao’nun bu belirlemesi 1943 yılında devrimci hükümet ve kızıl siyasi üsler koşullarında “Örgütlenin!” çağrısına dayanıyor. Bugün farklı koşullarda aynı çağrıyla yüz yüze olduğumuz biliniyor. İşte bu noktada kapsam ve çapı farklı olsa da özünde yetinmeciliğe ve ‘geçinmeci kitle çizgisine’ denk düşen anlayışlara yüklenilmesi anlamlıdır. Açık ki bugün ciddi daralmalar yaşayan devrimci hareket ve MLM’ler açısından söz konusu yetinmecilik, siyaset sahnesinden tümüyle silinmeyi ifade etmektedir. Burada sorunun temeli, kitlelere objektif olarak “lojistikçi” bir misyon biçilmesidir.

Bu, üretmeyen, tüketiciliğiyle diğer çalışmaları da zayıflatan bir gerçekliktir. Burada not etmek gerekir ki, en büyük emek ve çabayla gerçekleştirdiğimiz faaliyetlerimizde bile geçinmeci bir çizgiye kayabiliyoruz. Sorunun nedenini militanlarını mücadeledeki ısrarında aramayacaksak –ki ortaya konan çaba ve fedakârlık yadsınamayacak kadar çoktur- onlara yön veren anlayışlarda ve yanlış politikalarda arayacağımız bellidir.

 

Genel geçer söylemler değil, somut, canlı ve güncel teşhirler

Kitle çalışmalarımızda, A/P yöntemlerimizde, yazılı ve sözlü ifadelerimizde belli kalıplarla hareket ediyoruz. Yukarıda sözünü ettiğimiz soyut “gereklilikler” de bununla bağlantılı düşünülebilir. Düzenin, devletin ve onun politikalarının teşhiri değişmeyen, tekdüze bir söylemle, onun en kaba görüngüleri üzerinden yapıldığında, bilinçlendirici etkisi çok zayıf olacaktır.

Kitlelerin, üretim ilişkilerindeki konumları gereği, çoğu kez bizden çok daha iyi şekilde düzenin ve devletin temel gerçeklerini gördüğünü biliyoruz. Bu tabii ki ampirik (deneysel) ve algısal bir kavrayış düzeyindedir. Devrimcilerin, komünistlerin rolü de aslında burada başlamaktadır. Mao’nun “kitlelerden kitlelere” olarak ifade ettiği doğru önderlik tarzını teorik de olsa hepimiz biliyoruz. Kitlelerin “dağınık ve sistemleşmemiş” fikirlerini alıp işlemek, birbirleri arasındaki bağı kurmak ve gizli kalanı açığa çıkarmak… Politik teşhir faaliyetlerinde, A/P çalışmalarında ilk elde rehberimiz bu yöntem olmalıdır.

Öyleyse birincisi, kitlelerin sorunlarını ve yine onların fikirlerini hareket noktamız olarak alacağız. Onlara hazır, genel-geçer söylemlerle gitmeyecek, tamamen canlı ve somut, onların yaşamını etkileyen olgular üzerinden gideceğiz. Bu, o kitlelere giderken belli bir politika veya çeşitli sonuçlar taşımamak değildir. Tersine merkezi politikalarımızı hayata geçirirken bile onların sorunlarıyla ve bilinç düzeyiyle bağlantı kurmaya özen göstermektir. İkincisi, sistemin, özellikle medya eliyle yapmalaş çalıştığı, meseleleri ve olayları birbirinden kopuk, “doğal” veya kendiliğinden gösteren ama nihayetinde sınıf mücadelesini gizleme amacı güden yöntemlere karşı bitmek bilmeyen bir aydınlatma çabasında olmalıyız. Pek çok faaliyetçi, düzenin temel gerçeklerini ve devrim mücadelesinin temel bazı fikirlerini edinmiş bile olsa kitle ilişkilerine, her yeni gündem ve sorunda MLM görüşlerin taşınması gerekliliğini kavrayamıyorlar.

Kitlelere her gittiğimizde çeşitli sorunlara dair açık ve sistematik bir fikre sahip olmamız gerekir. Anlaşılırlık ve kavratıcılık ancak bu yolla sağlanabilir ve kitle ilişkilerimiz daha ileri bir noktaya taşınabilir. Tersi durumda genel-geçer tartışma ve fikirlerin tekrarından öteye geçemeyeceği, zaman içinde siyasi ruhsuzluğu ve gerilemeyi doğuracağı bilinmelidir. Sonuçta hiçbir görüş ya da kişi -bunlar komünist bile olsa- eskimez, gerilemez değildir. O, her yeni durum içerisinde yeniden üretilip geliştirilmediği müddetçe içinde canlı ve faal olan ne varsa yitirmeye mahkûmdur. Politik bilinç taşıma faaliyetini düşündüğümüzde bu gerçeklik, hem kitleler hem de yoldaşlarımız için geçerlidir. Fakat anlaşılır ki, her yeni durumda bu canlılığı ve yeniden üretimi sağlamak sadece ‘gerekliliğine’ dair bir genel bilgiyle sağlanamaz.

“Parti propagandasını yürütmek için, komünistler bizim kadrolarımız, Marksist-Leninist öğretiyle donanmak zorundadır. Toplumsal gelişim ve politik mücadelenin yasalarıyla ilgili bilimle, parti üyelerini de donatmalılar. Partisiz Bolşevikler gibi, parti taraftarlarının da politik eğitimini sağlamalılar.

Bolşevik ajitasyon, halkın ideolojik ve politik eğitiminde, parti kitle arasındaki bağın sağlamlaştırılmasında, parti politikasının geniş kitlelere açıklanmasında ve onların Sovyet rejiminin ve Partinin karar ve direktiflerinin yerine getirilmesi için seferber edilmesinde en önemli araçtır.”

K. Kaleşnikov’un Bolşevik ajitasyonun önemini anlatırken belirttiği bu hususlardan da anlaşıldığı gibi politik eğitim, kitle faaliyetçilerimizi ve onunla ilişki içerisinde kitle ilişkilerimizi de kapsamak zorundadır. Fakat burada öncelikli ve belirleyici olan faaliyetçilerimizin eğitimleridir. (Devam edecek)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu