GüncelMakaleler

Denge Azadi | Devletin cenazelere ve mezarlıklara saldırma acziyeti

"Mezarlıklara, cenazelere saldırılarla direnişin ve mücadelenin mirası ortadan kaldırılamaz. Mücadeleyi ve direnişi üreten içinde bulunduğumuz koşullarsa; ki öyledir. Direniş ve mücadele; sömürüye, baskıya şehitlerimizin mirasıyla vereceğimiz cevabın kendisidir"

Tarih boyunca ezilenlerin hak arama-alma mücadeleleri çeşitli isyan ve direniş süreçlerini ortaya çıkardı. Bu isyanlar ezenlerin insanlık dışı saldırılarına rağmen büyük zaferler kazanmakla birlikte belli yenilgilerde yaşamıştı.

Karşısındaki gücün barbarlığıyla insanlık dışı saldırılarla karşılaşmıştı. Ancak yürütülen haklı ve meşru mücadele, üzeri çimentoyla kapatılan bir incir çekirdeği gibi, toprakla yani insanla buluştuğu her koşulda çatlayarak boy verip, tarihin verili anında üzerini kapatmaya çalışan duvarı parçaladı.

 

Cenazelere, mezarlıklara saldırılar hakim sınıfların karakteridir

Yenilgilerin dahi bir direniş açığa çıkardığı ve geleceğin isyanlarını açığa çıkaran tohumlara dönüşebildiği kitlelerin anda ki sorunlarında tetikleyici bir cesaret ve meşruluk dinamiği yaratabileceği bir tablo ortaya koyabildi.

Roma İmparatorluğu’nu ikiye ayıracak yıllarca egemenlerin korkulu rüyası olacak köle isyanlarının en büyüklerinden biri olan Spartaküs isyanı yenilgilerin içerisinden çıkan haklı ve meşru bir mücadeleyi taşıyan, döneminde “konuşan hayvanlar” olarak nitelendirilen kölelerin özgürlük mücadelesinin adı oldu. Spartaküs isyanı Roma İmparatorluğu’nun rüyalarını kaçıran, sürdürmeye çalıştıkları saltanatlarını kökünden sallayan bir isyana dönüşürken Roma’da iktidar mücadelesi yürüten tüm ezen sınıfın bastırmak için ortaklaştığı bir ezilen isyanı oldu.

Bu isyanı katliamlarla bastıran Roma İmparatorluğu bu isyanın tekrardan gerçekleşme ihtimalini ortadan kaldırmak için insanlık dışı biçimde, 6 binden fazla insanın cansız bedeninden geçitler oluşturarak tüm topluma gözdağı vermeyi, kölece yaşamaktansa özgürlüğü için mücadele edenleri iğdiş etmeyi hedefledi.

Bu insanlık dışı saldırılara karşılık Spartaküs isyanının verdiği ilhamla mücadelesini büyüten halk yığınları köleliğe karşı mücadelesini sürdürürken bu isyanı her daim andı. İğdiş edilmeye çalışılan isyancılar, ezilenlerin her isyanında yönünü döndüğü bir pusula olmaya devam ederken katliamı gerçekleştiren katiller tarihin karanlık çöplüğünde bugünün ezenlerine insanlık dışı öğretileriyle ilham oluyor.

Dün Spartaküslerin köleliğe karşı yürüttükleri mücadele; eşitlik, özgürlük, demokrasi talebiyle bugünün hakim sınıflarının her türlü hak gaspına, insanlık dışı koşullarda yaşamayı dayatmasına karşılık devrimci-komünistlerin omzunda yükseliyor.

TC devleti ise ezilenlerin bu hak arama mücadelelerini kanla bastırma çabasını sürdürürken katletmek yetmez, bedenlerini teşhir etmek, kitlelerin bilincinden bu direniş-çi-leri silme hedefiyle saldırılarını sürdürmeye devam ediyor.

Bodrumlarda sivil-savaşçı gözetmeksizin onlarca insanı kimyasalla katlediyor. Bedenlerini kimsesizler mezarlığına defnetmeye çalışıyor. “Diz çökmedik, çökmeyeceğiz. Halkımız bizimle gurur duysun!” diye haykırarak yürüttüğü haklı ve meşru mücadeleyi sürdüren devrimcilerin bedenlerini parçalayarak mücadelelerinin üzerini kapatmaya çalışan bir devlet gerçekliği karşımızda duruyor.

AKP-MHP iktidarının kaptanlığında uygulanan bu insanlık dışı saldırılar, Türk hakim sınıflarının ortaklaştığı yegane gündem olmaya devam ediyor. Bu saldırılara karşılık mücadelesini büyütmeye devam eden kendi sosyal-kültürel direniş ve mücadele değerlerini yaratan topluma yönelik saldırılar devrimcileri katletmek, bedenine zarar vermekle kalmıyor.

 

Her geçen gün yeni saldırı halkaları ekleniyor

Devrimci-komünistlerin mezarlarına yönelik saldırılarla toplumun direniş dinamikleri ortadan kaldırılmaya çalışılıyor. Devlet açısından belli dönemlerde yoğunluklu olarak devreye sokulan bu saldırılar, son yıllarda devrimcilerin bedenlerine, cenaze törenlerine gerçekleştirilen dönük bütünlüklü bir saldırı politikası olarak ortaya konuluyor.

Bitlis’te Garzan mezarlığında bulunan 261 cenazenin öncelikle adli tıp bahanesiyle ailelere haber dahi verilmeden İstanbul’a getirilip daha sonra Kilyos’ta asfalt yola paralel olarak asfaltın altına plastik kutular içerisinde defnedilmesi bunun en insanlık dışı biçimlerinden birini oluşturuyor.

Muş’ta devrim ve komünizm şehitlerinin mezar taşlarını parçalayarak yürütülen saldırının Dersim’de her sene tekrar tekrar gerçekleştirilen mezarlıklara saldırılar bütünlüklü bir politikanın olduğunu gösteriyor.

Bu insanlık dışı politika artık öyle bir boyuta taşınmış oluyor ki meşru talepleri etrafında adalet mücadelesi yürüten bir sanatçının, İbrahim Gökçek’in cansız bedeninin sivil faşist çeteler tarafından yakılma tehdidine varır hale geliyor.

Hakkari’de devletin kendisinin dahi yasal olarak terör saldırısı olarak nitelendirdiği Suruç saldırısında şehit düşen Süleyman Aksu’nun ve onlarca özgürlük savaşçısının mezarının sistematik bir şekilde tahrip edildiği bir boyuta ulaşıyor.

Sadece nisan ayından birçok mezarlıkta, devletin askeri-polisi tarafından onlarca mezarın tahrip edildiği, yıkıldığı biliniyor. Mayıs ayında ise bu saldırılar artarak devam etti.

 

Direniş ve mücadele saldırılarla bitirilemez

Tüm bu saldırıların ezilenlerin direniş ve mücadele pratiklerine yönelik egemenlerin bin yıllardır sürdürdüğü imha politikalarının, devlet politikası olduğunu gözler önüne koymaya yetiyor.

Direniş ve mücadelenin teminatı olan şehitlerimizin ışığı bedenlerine ve mezarlarına yönelik saldırılarla söndürülemez. Tarih egemenlerin insanlık dışı saldırılarına şahit olduğu kadar acılarının üzerine basa basa yürüyen mücadele pratiklerinin de şahidi olmuştur.

Mezarlıklara, cenazelere saldırılarla direnişin ve mücadelenin mirası ortadan kaldırılamaz. Mücadeleyi ve direnişi üreten içinde bulunduğumuz koşullarsa; ki öyledir. Direniş ve mücadele; sömürüye, baskıya şehitlerimizin mirasıyla vereceğimiz cevabın kendisidir.

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu