GüncelKadın

8 Mart’a Giderken “Bir Çocuk Gelin” Hikayesi        

Her bölgenin önce ihtiyacını sonra o ihtiyaca göre politik yönelim belirlemek, o politikayı kadın ve LGBTİ+ özgürlük mücadelesinde örgütlemek ve tek tek kadınların devrime katılmalarını sağlamak bizim görevimizdir.

Her zaman için dağlık bölgeler şehirlerden uzak, denetim daha az olduğu için örgütlenmeye daha elverişli fakat genel yaşayış tarzı itibariyle de daha geridedir; özellikle de kadın sorununda. Tabii ki faşizm koşullarındaki gerçeklik başka, Rojava Devrimi koşulları bambaşkadır. Rojava’daki devrim özellikle şehirlerde hatta bazı bölgelerde köylere kadar bir kurumsallaşma sağlamıştır. Ancak bazı yerellerde devrimin etkileri çok az görülmekte ve bu etkiler sadece mazot, ekmek, tüp gaz gibi yaşamsal ihtiyaçlar doğrultusunda hissedilmektedir. Bunun nedeni devrimdeki eksiklikler olmakla birlikte, DAİŞ’in bölgede yarattığı tahribat ve Esad rejiminin ataerkil faşist yönetimidir.

Bölgede başlattığımız Ermeni çalışması ile birlikte hem soykırıma dair hem de soykırımda kadınlara dair bildiğimiz gerçeklerle yüzyüze geldik ve somutladık. Rojava’daki Kürt gerçekliğinden sonra soykırımla Araplaştırılmış ve Kürtleştirilmiş Ermenilerin gerçeklikleri Rojava Devrimi’nin katedeceği uzun ve meşakkatli bir yolunun olduğunu bizlere gösterdi. Tüm bu genel sorunların dışında Araplaştırılmış Ermenilerin yaşadığı bir köy olan Huzumiye köyünden bir deneyim aktarmayı tam da 8 Mart öncesi önemli görmekteyim.

Huzumiye köyü, Arap Begara aşiretinin Abdulaziz dağları eteğindeki köylerden biridir. 1915 Ermeni Soykırımı’nda bir erkek çocuk Begara aşireti tarafından büyütülür ve o çocuk artık o aşirete mensuptur. Sonrasında evlenir, çocukları olur vb.  Doğaldır ki daha çocukken Arap bir aşiret tarafından yetiştirildiği için doğan çocukları da Ermeni kültürüne göre değil Arap kültürüne göre şekillenir. Şeriatın bütün geleneklerini uygularlar ve uygulamaya da devam etmektedirler. Ama aslen Ermeni’dirler.

Ermeni çalışması planlaması yaptığımız süreçte bizler bu köyle tanıştık ve Şehid Nubar Ozanyan Tugayı’nın kuruluş aşamasında çoğunluğu bu köyden oluşan arkadaşlar yer aldılar ve bir kısmı hala görevinin başındadır. Çok derli toplu olmasa da bir yandan Ermeni kadın çalışması da başlamış oldu ve bizler bu köye giriş yapmaya başladık. Fakat karşılaştığımız gerçeklik şehirlerden çok farklıydı açıkçası biraz afalladık. Özellikle de Arapça bilmeyişimiz iletişimin önünde biraz engel oluyordu ve bunu çeviri yoluyla aşmaya çalışıyorduk. Şehirlerde kadınlar erkek egemenliğinden şikayetçilerdi ama bunu değiştirecek gücü kendilerinde görmüyorlardı. Huzumiye de ise sadece şiddetten şikayetçiler fakat çok eşlilik, çocuk yaşta evlilik, kadınların ekonomik yaşama katılması ve bir dizi konuda aslında erkek egemen sistemi ve feodal kültürü savunur pozisyondalardı. Köydeki genç erkeklerin çoğu Tugaya katılmalarına rağmen bir tane kadın dahi hiçbir çalışmada yer almamaktadır. Tugaya katılım için ne kadar tartıştıysak da herhangi bir sonuç alamadık. Çünkü köy kadını, erkeği, genci, yaşlısıyla kadınların örgütlenmemesi için bizim karşımızda örgütlüler.

8 Mart çalışmalarının startını verdiğimiz zaman diliminde bir yoldaşımızın köyü ziyaretinde tugayın kuruluş aşamasından beri bizimle olan bir savaşçımızın çocuk yaştaki kız kardeşinin evlendirileceğini duymasıyla konuya müdahale etmiş. Eğer bir şex gelip, “evlenemezler” derse kız çocuğunun babası kızını vermeyeceğini söyledi. Şeriat kurallarına göre hareket eden bir şex bulundu ve köyün erkek toplamıyla bir toplantı gerçekleştirildi. Şex hem devrimin hem de şeriatın kurallarına göre bir orta yol bulmaya çalıştıysa da herhangi bir netlik kazanmadı. Ki şex, oportonist davranarak toplantıdan sonra kız çocuğunun abisine “Ben arkadaşlar istediği için böyle konuşuyorum, ama şeriata göre evlenebilirler” demiştir. Çünkü şex için önemli olan şeriattır.  Konu tarafımızdan duyulduğunda gelinlik alınmış, imam nikahı kıyılmış… yani her şey tamamlanmıştı. Evlilik, kız çocuğunun ailesi için aynı zamanda bir gelir kaynağı da olduğundan ve şeriat hükümlerinin de varlığından kaynaklı işin içinden çıkmak hayli zor. Özellikle de bu kadar dar ve kapalı bir toplulukta.

Bu durumun bizim açımızdan öğretici çok fazla yanı oldu. Olayın sıcaklığı daha sürerken, köyde 8 Mart konulu bir toplantı örgütledik. Fakat toplantıya önceki toplantılara göre çok az katılım oldu. Çünkü kadınlar bizim evliliğe müdahalemize karşı tepkilenmişlerdi. Zaten biz oraya gider gitmez tartışılan konu şeriatın kadına dair hükümleri ve bu evliliğe icazet vermememizdi. Zaten evlenecek erkek gelip, toplantıyı provoke etmeye çalıştı. Ki buna gerek de yoktu. Çünkü toplantı zaten konu özgülündeki tartışmalara dönmüştü. Özellikle de evlenecek erkekle yapılan tartışmalar neredeyse fiziki kavgaya dönüşecekti. En dikkat çekici olan da okul çağındaki kız çocuklarının “Ben 15 yaşıma geldiğimde evleneceğim” demesiydi. Bu çok doğaldır. Belki de çocuk yürümeye başladığından itibaren; “yarın bir gün evleneceksin, beyaz gelinlik giyeceksin, sen kızsın, erkek senden üstündür, evini yurdunu bil…” gibi tembihlerle kız çocukları büyüyorlar. Zaten çevrelerindeki bütün kadınlar da aynı durumda, yani bu onlara gayet doğal geliyor. Bu doğallığı bozacak olan, kafalarda soru işareti yaratacak olan, kadının beyni, öncüsü proletarya partisinin kadın örgütüdür.

Klasik mekanik algıdan bağımsız düşünebilseydik, Huzumiye’de kadınlar için daha genel bir konu olan 8 Mart’la ilgili toplantı yapmak yerine özellikle de her iki ailenin kadınlarıyla bir tartışma, konu özgülünde yapabilirdik ya da oraya bir doktorla gidip bunun kadın bedenine ileride sağlayacağı zararları anlatabilirdik vb. bütün yöntemleri denememize rağmen bir sonuç alamayabilirdik; fakat en azından köydeki konudan bağımsız bir şekilde hareket etmemiş olurduk. Evet, o toplantıyı örgütlerken, toplantımızın ana teması çocuk yaşta evlilik olacaktı fakat bunu 8 Mart çerçevesinde yapacaktık.

Amude’deki bir kadının sorunuyla, aralarında bir saatlik bir mesafe olmasına rağmen Heseke’deki kadının sorunu bambaşkadır. Özerk Yönetim bazı şehirlerde köyler dahil kurumsallaşmasını sağlamışken, bazı yerellerde bu hiç görülmemektedir. Bu da demek oluyor ki devrim burada dengesiz ilerlemektedir, ki bu çok doğaldır.

İşte burada her bölgenin önce ihtiyacını sonra o ihtiyaca göre politik yönelim belirlemek, o politikayı kadın ve LGBTİ+ özgürlük mücadelesinde örgütlemek ve tek tek kadınların devrime katılmalarını sağlamak bizim görevimizdir.

Ben Huzumiye’deki o toplantıya giderken bunları biliyordum; fakat bunun somutta yüzüme çarpması taşları yerine oturttu. Çünkü devrim içerisindeki klasik toplantı algısının dışına çıkmayı, özellikle de Huzumiye köyünün özgün olduğunu, farklı bir örgütlenme yapmak gerektiğini düşünsem de bir türlü uygulamaya geçmedik. Sonuçta bu köyle Hay çalışması üzerinden ilişkilendik, o zaman daha güçlü, daha örgütlü bir akılla ve pratikle daha sonuç alıcı çalışmalar örgütlemek için zeminimiz var. Bu zeminden hareket ederek, kendimizi “kadınlara zincirleyelim”.

Umudumuzun, özgür geleceğimizin yolu açık olsun.

Bir KKB’li

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu