Emek

Arkadaş Kitapevi’nde Neler oluyor?

90’ların sonunda, 2000’lerin başında çocuk olan, 2013’te Gezi’nin apolitik gençleri diye tabir edilen insanlar birer üniversiteli işsiz olup istatistiklerde yer etmeye başladılar. Gezi’nin en büyük motivasyonlarından biri olan AVM’ler devlet politikası olarak ülkenin her yerini sarmış durumda; kendi kuralları olan, ülkenin neoliberal dönüşümünü, emeğin ve emekçinin değersizleştiği süreçleri somut olarak görebileceğimiz bir sektör âdeta.

Arkadaş Kitabevi işçileri, 12 Eylül’den kırk yıl sonra bir ilki yaparak kitabevinde sendikal örgütlenme mücadelesi yürütüyorlar. Fakat bu mücadeleyi yalnızca bir kitabevi örgütlenmesi olarak görmenin yavan kaçacağı açık. AVM kültürünün öngördüğü güvencesiz ve kırılgan iş ilişkilerine itiraza dayanan bir mücadele görüyoruz aslında. Cafcaflı AVM ortamları, her daim hazır, nazır ve en önemlisi prezentabl olması beklenen işçiler için ne kadar mümkün?

Arkadaş Kitabevi işçileri, yaklaşık altı aydır süren sendikal örgütlenme çalışmasının ardından işyerinde çoğunluğu yakalamış, yetki başvurusunun ardından işverenin itirazları ile karşılaşmıştı. Süreç sendikalı işçilerin tasfiyesi ile devam etti. İşten çıkarmalar, istifaya zorlamalar hâlen devam ediyor; röportajı yayınladığımız sırada sendikalı bir işçi daha işten çıkarıldı. Uğradığı mobbingin ardından işyerinden istifa eden Büşra Erturan ile yaşananları konuştuk.

Merhaba, öncelikle kendinden bahsedebilir misin?

Adım Büşra, 23 yaşındayım. Hacettepe Üniversitesi Çocuk Gelişimi Bölümü mezunuyum. Kitaplara duyduğum ilgi yüzünden kendi mesleğim yerine kitaplarla alakalı bir şey yapmak istedim. Arkadaş Kitabevi’nde çalışmayı bu yüzden tercih ettim.

Ne zamandan beri çalışıyordun?

İstifa edene kadar bir buçuk yıldır çalışıyordum. Arkadaş Kitabevi genelde AVM’lerde açılır, fakat kitabevi olmasından dolayı ben bu kadar AVM çalışanı gibi olacağımızı düşünmüyordum. Çalışanlar genelde üniversite mezunu, kitapla ilgili olan insanlardan seçiliyordu. Yani LC Waikiki tarzı yerlerdeki gibi değil, biraz daha işin ağırlığına uygun çalışma şartları olur diye düşünüyorduk ama AVM çalışanlarının genelde kazandığı yol, yemek vb. masrafları dahi bize verilmedi.

Çalışma şartlarınız nasıldı?

Arkadaş Kitabevi iki ayrı bölümdeki işçilerden oluşuyor. İlk olarak perakende satışta yer alan işçiler var, reyon görevlisidir vs. Bir de kafe var. Ben kafe bölümü dışında her yerde çalıştım. Atlantis AVM’deki şubede çocuk kitapları bölümünün sorumlusu bendim, Atlantis AVM şubesinde yaklaşık yirmi işçiydik.

Çalışma şartları pek iç açıcı değildi, işleri AVM mantığında yürüttükleri için ayakta durmamız gerekiyordu mesela. O an yapacak işimiz olmasa bile ayakta durmaya zorlanıyorduk. Biz asgari ücret alıyorduk, yemek ve yol parası alamıyorduk. Benim çalıştığım yer cadde mağazasıydı. Cadde mağazası olduğumuz için yemek yiyeceğimiz mekân yoktu. AVM mesafesi uzak olduğu için evden getirdiğimiz yemeğimizi soğukta yemek zorunda kalıyorduk. Soğukta yemek yemeyi göze alamayınca yemeğe para vermek durumundaydık. Günlük en az 10-15 liradan yemeği hesaplarsanız zaten aldığımız para yemeğe ve yola gidiyordu doğal olarak. Personel dolaplarımız ayrı bir yerde değil, işyerinin depo kısmındaydı. İşyerinin depo kısmında yemek hazırlayıp yememiz yasaktı, bunu ilettik ama reddettiler. Diğer şirketlerde olan yemek kartları da bize verilmiyordu. Bizim çalışma saatlerimizde problem yoktu fakat kafede çalışan arkadaşlar mesai bittikten sonra da hesabın alınması için bekliyordu.

Sürekli ayakta çalışma dedin. Bunun meslek hastalığı boyutuna dair bir gelişme oldu mu?

İş gereği sürekli ayakta çalışmamız gerekiyordu, depoda ağır yük taşıyorduk. Ağır taşıma görevleri daha çok erkeklere veriliyordu ama bizim mağazada uzun süre erkek çalışan tek kişiydi. Mecburen taşıyorduk. Ben hayatımda hiçbir zaman çekmediğim bel ağrılarını çalışmaya başladıktan sonra yaşadım. Bu konuda işverenin de herhangi bir önlem aldığına şahit olmadım.

Ayakta çalışmak zorunluydu, her zaman ayakta durmamız gerekiyordu. Çocuk kitapları bölümünde yerdeki puflara ara sıra oturuyordum ama uyarılıyorduk. Sendikalaşmamızdan sonra pufların sürüklenerek başka yerlere kaldırıldığını gördük.

Sendikalaşmaya nasıl karar verdiniz?

Biz ilk olarak bir arkadaşımla birlikte böyle bir şeyin ihtimalini düşündük. Çoğu kişinin sıkıntısı vardı zaten çalışma şartları ile. Herkes konuşuyordu, herkesin problemleri vardı. İşverenin başına buyruk tavırları vardı, beğenmediği işçiyi kolayca işten çıkarabiliyordu. İşyerinde her zaman bir sirkülasyon var, çok kıdemli işçileri tutmuyorlar ki atmak kolay olsun, tazminat ödemek gerekmesin. Biz sendikayı aslında biraz da iş güvencemiz olsun, emeğimizin karşılığını alalım diye istedik.

Aldığımız parayla ev geçindirmek zor, hatta imkânsız. Çoğumuz üniversite mezunuyuz ama asgari ücretle çalışıyoruz. Yol ve yemek parasını da düşün o paradan. İki kişinin bile asgari ücretleriyle yaşaması zor. Peki bu insanlar nasıl bir hayat kuracak? Hayat kurmak için gerekli ücret bir yana, işçiler yol parasından şikâyet etmesin diye uzak yerlerde yaşayanları çalıştırmıyorlardı.

İşyerinde dışarıdan su alınmıyordu, arıtma su vardı. Dışarıdan su getirmek bu kadar mı zor olur? Tadı kokusu farklı, normalde asla içmeyeceğimiz bir suydu. Onu içmemiz gerekiyordu. Bir şey daha söyleyeyim, personel tuvaletimiz yoktu ve müşterilerle aynı tuvaleti kullanmak zorunda kalıyorduk.

Sendikal örgütlenme sürecinden bahseder misin?

Dediğim gibi başlangıçta bir arkadaşla sendika işini konuştuk ve üye olduk, ben sendikalı ikinci işçiydim. Diğer arkadaşlarla da görüşmeye başladık. Yani yaklaşık 6 ay evvel yavaş yavaş örgütlenmeye başladık denebilir. Bazı arkadaşlarımızın çekinceleri vardı. Fakat çalışma şartları oldukça problemliydi, o yüzden ikna olmaları zor olmadı. Belli bir sayıya ulaştık. İşyerinde toplu sözleşme için gereken sayının oldukça üstünde üye sayısına eriştik. Sonrasında zaten yetki başvurusunda bulunduk. İşveren yetki başvurumuza ve çoğunluğa itiraz etti. Biz patronumuzun solcu, demokrat olarak tanınan bir insan olduğunu bildiğimiz için sendikal örgütlenmeye itiraz etmez, hatta saygıyla karşılar diye düşünüyorduk.

Çok iyi niyetliymişsiniz.

Gerçekten öyleymişiz.

Yetki başvurusundan sonra ne oldu peki?

İşverenin tavrının değişmesi sendikanın varlığını öğrenmesiyle başladı. Yani şöyle aslında, patron tabii ki patron kafasında, bahsettiğim koşullar herhangi bir sendikal örgütlenme olmadan zaten yaşanıyordu. Fakat bu kadar kitlesel bir tavır değişikliği sendikanın varlığını öğrenince gerçekleşti. Mesela deneme süresinde çalışan, sendikalı olduğunu düşündüğü işçileri işten çıkardılar hemen. Burada da zaten bir işçi sirkülasyonu var, o yüzden deneme süresinde çalışanları, şüphelendiklerini attı. Ayrıca hepimize tek tek sendikalı olup olmadığımız soruldu. İşe yeni alınanlara sendikalı olmamaları yönünde baskı yapıldı. Hatta yetmedi, sendika üye toplamak için baskı yapıyor mu diye soruşturdular sendikalı olmayanları. Sağ olsunlar, onlar da onurlu davrandılar, olmayan bir baskıyı varmış gibi ifade vermediler. Elbette çürük elmalar da çıktı içimizden, ama sayıca azlar. Sendikalaşmamızdan itibaren hepimizin açığı kollanıyordu. Hareketlerimizi kontrol ediyorlardı. En son bir Arkadaş Kart meselesi çıktı, ondan dolayı birçok arkadaşımız işten çıkarıldı.

Arkadaş Kart nedir?

Çoğu firmada olduğu gibi Arkadaş Kitabevi’nde de personellerin indirim kartı var. Aslında bu sadece personele verilen bir kart da değil. İşverenin kendine yakın gördüğü kişilere de verdiği, standart müşteri kartından daha fazla avantaj sağlayan bir kart. Belli bir alışveriş yapınca puan da birikiyor. İşe yeni giren arkadaşların kartları gelmediği için, kartı olmayanlara kart kullanabiliyorduk. Kartları kullanmayın vs. şeklinde yazılı bir uyarı da gelmedi bize. İşverenin bilgisi dâhilindeydi her şey, daha doğrusu göz yumuyordu diyelim. Fakat sendikalaşma ortaya çıkınca bunu işten çıkarma gerekçesi yaptılar. 6 arkadaşımızı bu şekilde kart meselesinden dolayı çıkardılar. Birinin akrabası geliyordu mesela, kartı onun için kullanıyordu. Kartı böyle kullananları “hırsızlık yapmak, zimmete para geçirmek, güvenliği tehdit etmek” gibi gerekçelerle suçladılar. Vurgulamak istiyorum, bu daha evvel de bilinen ve göz yumulan bir olaydı fakat bundan sebeple işçileri işten çıkarmak sendikalaştıktan, yetki başvurusundan sonra gerçekleşti. Arkadaşlarımızı haklı sebeple fesih ile işten çıkardılar. Tazminat vermemek için böyle bir yola başvurdular. Benim kartımda bir şey bulamamışlar, bulsalardı beni de çıkarırlardı. Bir arkadaşımızı Arkadaş Kartı kötüye kullanmaktan suçlarlarken, 4 kredi kartı kullanıldığını delil olarak ortaya koydular. Arkadaşımız bu kartların 3’ünün kendisine ait olduğunu, diğerinin ise mağazada hepimizin tanıdığı bir kişiyle ortak alışveriş olduğunu kanıtladı. Fakat onu da haklı fesih yoluyla işten çıkardılar.

O süreçte kaç kişi atıldı, ne tür baskılarla karşılaştınız?

Son iki ayda, son bir ayı daha şiddetli olmak üzere işçi kıyımı gerçekleşti. Ben yaklaşık iki ay daha çalışmaya devam ettim, sendikalı olduğumu biliyorlardı zaten. Çocuk bölümünü ben ve bir arkadaşım çekip çeviriyorduk ama birçok yetkimiz elimizden alındı. Kullandığımız sistem vardı, sisteme erişim yetkim kısıtlandı. Yeni alınmış elemanlara verildi. Bizi devre dışı bırakmak, işten soğutmak için böyle yaptılar. Normalde ben işe gittiğimde beni her şeyden haberdar eden yöneticiler, işin düzenini sağlamak için gereken bilgileri bana ve sendikalı diğer arkadaşıma vermek yerine yeni gelenlere veriyorlardı. Ben işimi hiçbir zaman aksatmadım ve çalıştığım şeyi de seviyordum. Yöneticiler bunu biraz da beni değersiz hissettirmek için yaptılar diye düşünüyorum. Sendikalılaşan bazı işçiler bu süreçte sürgün edildi, sonra işten çıkarıldılar. Bizlere yapılan baskıların yanı sıra, bizim mağaza ve diğer mağazalardan toplam 8 kişi işten atıldı, pek çok kişi tehdit yoluyla işten istifa etmek zorunda kaldı.

Diğer işçilerin tavrı nasıldı siz bunları yaşarken?

Yetkilerimiz sendikalı olmayan işçilere verildiği için, onların da iş yükü artıyordu. Sendikalı olmayanlar arasında her şeye rağmen bizi destekleyenler oldu, mücadeleye katılmasalar da. Ama taş koyanlar da vardı, onlar da yöneticilerden terfi aldılar zaten. Onun dışında yönetici kademesindekiler, müdür yardımcıları mesela, sendikalı işçileri ikna etmeye çalıştı, “Sendika sizden ne kadar aidat kesecek” gibi sorular sordular, aklımızı çelmeye çalıştılar. Kendi dertleri para olduğu için, bizi de öyle zannettiler herhalde.

Senin işten ayrılman nasıl oldu?

Benim dayanamayıp çıkacağımı düşünüyorlardı. Arkadaşlarım atıldıktan sonra yaklaşık iki ay daha çalışmaya devam ettim. Ama günden güne insanın ruh hali bozuluyor, daha fazla hor görülmeye, mobbinge dayanamadım açıkçası. İşleri biz yürütüyoruz, ben Atlantis AVM’deki Arkadaş Kitabevi’nin açılışından bu yana emek veriyorum, gördüğüm muamele gerçekten haysiyet kırıcıydı.

İşverenle veya vekili ile görüştünüz mü hiç?

Sürecin en başından itibaren sendikamız işverenle görüştü. Fakat işveren uzlaşmaz tutumunu yürüttüğü tasfiye politikasıyla gösterince yaşananları kamuoyuyla paylaşmaya karar verdik. İşverenin oğlu o zamanlar bizim müdürümüzdü, bize de kibar davranan biriydi, aramız da iyiydi kendisiyle. İşten çıkarmalar başlamadan evvel merkeze alındı. Bazı arkadaşlarımız patronla görüştü, o görüşmede patron arkadaşlarımızı organize suç örgütü olarak savcılığa şikâyet edeceğini söyledi.

Son olarak, bundan sonra neler olacak?

İşten çıkarılan arkadaşlarımızın işe iade davası açıldı, sonuçlanmasını bekliyoruz. Yaşananları duyurmaya çalışıyoruz, Arkadaş Kitabevi’nde bunların yaşandığı bilinsin istiyoruz. İşverene yakın veya bazı maaşlı elemanları sosyal medya üzerinden üstümüze saldırıyorlar. Sosyal medyada destek bekliyoruz. Dayanışmaya davet ediyorum herkesi. Sesimizin daha gür çıkması için herkesin desteğine ihtiyacımız var.

Kaynak: Emek ve Adalet

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu