GüncelMakaleler

ANI/ANLATI | Güle Güle “Mister Keyfxweş!”

"Notuma en güzel cevabı, savaş alanında en ön cephelerde savaşarak ve ölerek verdin yoldaş. Ne güzel bir not (vasiyet mi demeliyim) bırakmışsın arkandan. Nasıl yaşanmalı sorusuna en güzel cevaptı yazdıkların"

Şimdi sana yazdığım yazıyı hiç okuyamayacaksın. Öldüğün için değil ama yanlış anlama, Türkçe bilmediğinden. Zaten Türkçe’ye hiç ilgi duymazdın ki sen. Kürtçe öğrenmek için çok çabaladın, karargahta aldığımız Kürtçe derslerinde arada sırada uyusan bile…

Sonra eğitimci arkadaş seni çağırdığında, derin bir uykudan uyanmış gibi açardın gözlerini. Önce ne olduğunu belki de nerede olduğunu anlamazdın… Sonra anladığında çok utanır, dersine çalışmamış öğrencilerin utangaçlığına bürünürdün. Sonra “Ben Kürtçe’yi yaşamda, pratikte öğreneceğim” diye kendini savunurdun. Öyle de yapardın, hakkını yemeyelim. En sevdiğin Kürtçe kelimeler “keyfxweş” (keyifli) ve “pir baş” (çok iyi) sözleriydi.

– Çawayi heval Tekoşer?

– “Keyfxweş!” ya da

– How are you comerade Tekoşer?

– “Pir baş!”

derdin sürekli. Bundan dolayı sana “Mister Keyfxweş” lakabını takmıştık. Bu cevapları hep masmavi gözlerinin içi gülerek verirdin. Kendi topraklarında nasıldın bilemem. Ama burada çok mutluydun ve sanki kaybettiğin bir şeyleri bulmuş gibi gülümsemen hiç eksilmezdi yüzünden.

İnsanın kendi ülkesinden, toprağından, nehirlerinden, kendi insanlarından, çocukluğundan vazgeçmesini bağışlatacak bir neden varsa o da enternasyonalizm fikridir. “Acı duyabiliyorsan canlısın, başkalarının acısını duyabiliyorsan insansın” diyen Tolstoy’u sende duymuş olmalısın ki, çıkıp geldin İtalya’dan ve insan olmanın mücadelesini verdin. Nasıl ki zulüm zorbalıkta sınır tanımıyorsa, enternasyonaller de mücadelede sınır tanımaz. Sınırlı yaşamını sınırsız bir davaya adayanlar kervanına sen de katıldın.

***

Karargaha gelip eğitim aldıktan kısa süre sonra TC’nin Afrin’e yönelik işgal saldırısı başladı. “Yeni” olmana rağmen hiç tereddütsüz sahaya gitmek için kendini önerdin. Afrin’de korkusuzca ve fedakarca savaştığını duydum. Savaş insanın kendi gerçeğini tüm çıplaklığıyla ortaya çıkardığı bir sınavdır aynı zamanda. Orada kendini sınadın, yeni olmanı tecrübesizliğini, büyük bir savaşla dönüştürerek gerçek bir savaşçı oldun. Artık savaşmak senin için her şeydi. Bir de gezip dolaşmak tabi. Sanki Rojava’nın her yerini karış karış görmek ister gibiydin. Ama araca biner binmez, gidilecek yere kadar da uyurdun. Artık 1arabada uyumayı çok sevdiği için gezmek istiyor” diye espriler dolaşmaya başlamıştı ortamlarımızda.

Ve bizlerdeki her İtalyan’ın iyi bir aşçı olacağı yargısından nasibini de fazlasıyla almıştın. Ta ki biz sadece makarnayı güzel yaptığına ikna oluncaya kadar. Bu konuda en çok ben zorlamışımdır seni sanırım. Öyle ki, seninle son görüştüğümüz gün, mutfağa girip, beni en sevdiğim makarnayı yaparak uğurlamıştın gideceğim yere. Sonra bir yoldaşın da senin yemek sırlarını öğrenmesini sağlamıştım. Ne olur ne olmaz, senin olmadığın zamanlar için yatırım yapmıştım. İyi de yapmışım, ne dersin Mister Keyfxweş?

Ha, bir de hazır yazmışken, sana kadın özgürlük mücadelesine dair tartışmalarımızı da hatırlatmak isterim. Şimdi yattığın yerden kalkıp, “please, don’t do this” dediğini hayal ediyorum. Ya da yapma yoldaş, kadınlar da okuyacak yazdıklarını” dediğini duyuyorum. Saatlerce tartışmıştık seninle, senin geri fikirlerinle nasıl çarpıştığımızı hatırlıyorum. Elbette ki senin kadın yoldaşlara gösterdiğin sevgi ve saygıyı hiç anlatmıyorum bile. Ama tartışmamız öyle ateşli bir hale gelmişti ki, bize tercümanlık yapan yoldaşı unutmuştuk.

Yoldaş bize yetişmeye çalışırken nasıl terletmiştik onu hatırlıyor musun? Tartışmanın sonunda “Ya bizi de bula bula bir İtalyan gundisi bulur işte” diye espri yapmıştım. Tartışmalarımızı devam ettirme umuduyla vedalaşmıştık.

Sonra duydum ki DeraZor hamlesine yine kendini dayata dayata gitmişsin. Dilleri farklı olan insanlar, istediklerinde mutlaka ortak bir dil yaratıyor. Biz seninle birlikte savaşta kalamadık. Ama seninle biraz Kürtçe, biraz İngilizce, esasta insanca-yoldaşça bir dil yaratmıştık. Senin cephede de diğer milliyetlerden arkadaşlarla rahatça anlaşabildiğinden hiç kuşkum yok, savaşın kendine ait diliyle.

Sana bir not yazmıştım aylar önce. Notumda kaldığım yerleri gelip görmeni istemiştim senden. Son olarak, şatafatlı bir sözle notumu bitirmek istemiştim. Onun için “Wake up, stand up, don’t give up the fight” (Uyan, ayağa kalk, mücadeleden vazgeçme!) sözünü yazmıştım. Senden uzun süre cevap gelmedi. Biraz da içerlemiştim, ne yalan söyleyeyim. Ta ki şehit düştüğünün haberini alana kadar.

Notuma en güzel cevabı, savaş alanında en ön cephelerde savaşarak ve ölerek verdin yoldaş. Ne güzel bir not (vasiyet mi demeliyim) bırakmışsın arkandan. Nasıl yaşanmalı sorusuna en güzel cevaptı yazdıkların.

Ölürken canın yandın mı, ölmek üzere olduğunu farkettin mi bilmiyorum. Ama yine de o an bile gözlerinin gülümsediğini ve “iyi misin?” diye sorsam son sözünün “keyfxweş” olduğunu hayal edebiliyorum. Güle güle yaşadığın hayatı, güle güle sonlandırdın…

GÜLE GÜLE GİT ÖLÜMSÜZLERİMİZİN YANINA MİSTER KEYFXWEŞ…

(Bir yoldaşın)

 

 

 

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu