GüncelMakaleler

ANALİZ | TC BİR MAFYA DEVLETİDİR!

Sömürü düzeninin çarklarının dönebilmesi için kullanılan mafya ve çeteler, iktidarların vazgeçilmez unsurlarıdır.

Ekonomik olarak sıfırları tüketmiş, siyasi olarak dıştalanarak tecrit olmuş 20 yıllık R.T.Erdoğan rejimi en zor günlerini yaşıyor. Devlet aklıyla harekete geçerek destek olan Perinçek şürekası da krize çare olamamıştır.

Tüm bu kötü gidişattan hasıl olan yönetememe durumu, halk arasında derin bir hoşnutsuzluğa, krize dönüşmüş durumundadır. Her şey ortadayken, hakim sınıf klikleri arasında meydana gelen hesaplaşma, bütün kirli çamaşırların ortaya iyice serilmesine yol açtı.

R.T.Erdoğan rejiminin bugüne kadar bulaştığı bütün kirli işleri, bizzat bu işleri gerçekleştirenlerden biri -Sedat Peker- kısmi de olsa itiraf etmektedir. Son birkaç haftadır TC’nin dahil olduğu rüşvet, yolsuzluk, kara para aklama, uyuşturucu ticareti, insan kaçakçılığı, cinayet, tehdit-şantaj, uluslararası terör örgütü DAİŞ’e silah ve yardımda bulunmak vb. ağır suçlara dair kısmi itiraflara tanık olmaktayız.

Daha düne kadar insan hakları savunucularının, sosyalist ve devrimci basının, dürüst akademisyenlerin, kalemini dolar karşılığında satmayan gazetecilerin açıkladığı, haberini yaptığı gerçekler bugün aleni olarak tartışılır olmuş; kamuoyunun gündemine girmiştir.

Dün özgür ve devrimci basının açıklamaya çalıştığı gerçekler, bugün R.T.Erdoğan rejiminin kirli işlerinin yürütücüsü mafya elebaşı Sedat Peker tarafından gündeme getirilince geniş kamuoyunda tartışılır olmuştur.

Berat Albayrak, kontrgerilla elemanı Mehmet Ağar ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu arasında uyuşturucu gelirinin paylaşılması kavgası ve rant dalaşı, Peker’in bu çeteleşme içerisinde saf dışı bırakılmasına yol açmış; bunun üzerine Peker itirafçılığa soyunmuş durumdadır.

Peker’in itirafları hem Türkiye’de gündem olmuş hem de uluslararası boyut kazanmıştır.

AKP-MHP ittifakının kirli çamaşırları tek tek ortaya serilirken, Peker’in çekip sosyal medyada yayınladığı videolar otuz milyon kişi tarafından izlenmektedir. Gerçeklerin çok az bir kısmı, geniş halk yığınları tarafından daha bir görünür ve tartışılır olmuştur.

Kontrgerilla klikleri arasındaki hesaplaşmadan kapağı yurtdışına atarak kaçmakta bulan Peker, çektiği videolarda “ganimetlerin” paylaşılmasından dıştalanmasının faturasını ağır ödeteceğinin mesajını vermektedir. Bundan dolayı şimdiye kadar yaptıkları bütün kirli işleri tek tek sıralarken şimdilik R.T.Erdoğan’ı ayırmış, onu hedefe koymamıştır.

Anlaşılan R.T.Erdoğan halen Peker açısından “dönüş bileti” olarak görülmektedir.

Sömürü düzeninin çarklarının dönebilmesi için kullanılan mafya ve çeteler, iktidarların vazgeçilmez unsurlarıdır. Her dönem mafyatik yapı ve çeteler devlet için var olmuş, devlet bu tür unsurlardan faydalanmıştır. Bu yapılar sırtlarını devlete vererek varlığını sürdürür. Siyasi otoritenin desteği ve ilişkisi olmadan varlıklarını sürdürmeleri imkansızdır. Bu ilişki, çıkar ilişkisidir ve çıkarlar çatıştığı vakit böyle durumlar kendini gösterir.

Ganimetlerin paylaşılması kavgası bugüne kadar gizlenerek sürdürülmüş ancak bugün şiddetlenmiş ve açıktan yürütülür olmuştur.

Zenginliklere El Koymak Bir TC Geleneğidir!

Yüzüncü yılına girmiş bulunan TC devletinin temelleri Ermeni, Rum, Süryani halklarının zenginlikleri üzerine çökülmesi sayesinde atılmıştır. Bu “gelenek”, Cumhuriyet Türkiyesi’nde de devam etmiştir. Adına “Mafya Cumhuriyeti” dersek abartmış olmayız.

Bir dönem resmi olarak TC devletini sembolü olarak kullanılan Çankaya Köşkü, Ermenilerden el konulan varlıklardan en belirgin olanı ve sadece bir tanesidir. TC sadece soykırım üzerinden kurulmamıştır. Varlıklara el konulması daha sonra da devam ettirilmiştir.

1942 yılında çıkarılan Varlık Vergisi ile azınlık milliyetler mülksüzleştirilmiş, 6-7 Eylül pogromları ile ülkesinden topraklarından uzaklaştırılmışlardır.

1980 Askeri darbesi ile Türk şovenizminden kaynaklı Hıristiyan halka yaşam müsaadesi verilmeyince insanlar topraklarını terk etmek zorunda bırakılmışlardır.

Zenginliklerin el değiştirmesi, ganimetlerin paylaşılması sürecinde kendini gizlemek gereği duyan Türk burjuvazisi, “Soyadı Kanunu”nu çıkararak bunu başarmıştır. Çok uzaklara değil yakın geçmişte dönemin Başbakanı Tansu Çiller’in, Kürt iş insanlarının tek tek infaz edildiği ’90’lı yıllarda en büyük destekçileri -bugün yine ortalarda görünen Mehmet Ağar, Aladdin Çakıcı’nın yanında- Oral Çelik, Abdullah Çatlı, Sedat Bucak, Veli Küçük gibi resmi ve gayri resmi faşist katiller, “devlet için kurşun atan da yiyen de şereflidir” denilerek sahiplenilmiştir.

Özgürlük mücadelesinin karşısına her koşulda mafya gibi çete örgütlenmelerini çıkaran devlet yapılanması, her zaman bu gibi örgütlenmelere göz yummuş ve desteklemiştir. Hatırlanacak olunursa Susurluk kazasında Devlet-Mafya-Siyaset işbirliği ortaya çıkmış ve suç üstü yakalanmışlardı.

1980 ve 1990’ların Türkiye’sinde adından en çok bahsedilen Hayri Kozakçıoğlu, Ünal Erkan, Şükrü Balcı, Uğur Gür, Mehmet Ağar, Veli Küçük gibi asker ve güvenlik bürokratları, siyasiler, iş insanları vb. işbirliği halinde akıl almaz yol ve yöntemlerle cinayetler, kaçakçılık ve uyuşturucu işlerinde rol almışlardır.

Bütün bu gayri meşru işlerde MHP-Ülkü Ocakları elemanları kullanılarak palazlandırılmışlardır. Mehmet Ali Ağca, Oral Çelik, Alaaddin Çakıcı, Sedat Peker, Abdullah Çatlı vb. MİT ile birlikte çalışarak yurtdışında da silah kaçakçılığı, uyuşturucu ticareti işlerine bulaşmışlar ve hatta aralarından bir kısmı tutuklanarak İsviçre, Fransa, İtalya hapishanelerinde tutuklu kalmışlardır.

Hangi taşı kaldırırsak kaldıralım altından dün olduğu gibi bugün de Sedat Peker, Mehmet Ağar ile Aladdin Çakıcı vb. kişiliklerin çıktığını görürüz. Bu kişiler sadece uyuşturucu ticaretine bulaşmamışlar aynı zamanda ülke içinde iş insanlarının katledilmesinde de rol oynamışlardır. Örneğin iş insanı Nesim Malki, 1995 yılında MİT-mafya organizasyonu ile öldürülmüştür. Musevi olan Malki kendisinden alınan kredilerin ödenmemesi için Erol Evcil ile Aladdin Çakıcı tarafından planlanarak öldürülmüştür.

2001 yılında yine Musevi asıllı iş insanı, bir mezar ziyareti sırasında hunharca öldürüldü ve olay adli vaka olarak gösterildi. Beko Rozye, Yesef Yahya, Moiz Konar… gibi Musevi asıllı iş insanlarının cinayetlerinin arkasında MİT-mafya örgütlenmelerinin olduğu bizzat MİT raporlarında ortaya çıkmıştır.

Kısacası TC devletinde zenginliklere el koymanın diğer adı olan “çökme” geleneği, kontrgerillanın asli unsurlarından olan mafya örgütlenmeleri tarafından sürdürülmüştür.

Son olarak itirafçı olan Peker de bu kontrgerilla örgütlenmesinde aktif olarak rol almış, her şey bir yana kısa bir süre öncesine kadar iktidarın aktif destekçisi olarak Barış Akademisyenlerine yönelik “oluk oluk kan akıtacağız ve akan kanlarınla duş alacağız” açıklamasında bulunmuş bir kişiliktir.

Devlet-Siyaset-Mafya İşbirliği ve Yalıkavak Marinası

Sosyalist ve devrimci yayın organları açısından sır olmayan Peker’in itirafları, buz dağının sadece bir kısmıdır. Buna rağmen her geçen gün, büyük bir heyecanla kontrgerilla artığı Peker’in yeni videosunun çıkmasını bekleyen milyonlarca insan bulunmaktadır.

Bazı medya kuruluşlarında işin magazinsel kısmı öne çıkarılırken, yandaş medya yayınlarında ise sanki “hiçbir şey olmuyormuş” havası hakimdir. Esas konuşulması, yazılması gereken konular es geçiliyor, saptırılıyor.

Peker, hedefindeki M. Ağar ile S. Soylu’nun bazı kirli çamaşırlarını ortaya sererken R.T.Erdoğan’a ise toz kondurmuyor. Peker bildiği bazı konuları ima ederek “inceldiği yerden koparsa kopsun” diyor. Peki nedir bu konular?

* Uyuşturucu ticaretinde TC devletinin rolü ve ilişkileri,

* IŞİD için toplanan yardım ve gönderilen silahlar,

* İran’la altın ticareti,

* IŞİD petrollerinin Türkiye’ye gönderilmesi, uluslararası pazarlarda satılması…

Peker’in bu sorunlara değinmeyip ima ederek geçiştirmesi -pandoranın kutusunun açılacağını ima etmesi- sorunun uluslararası boyut kazanmasına yol açması tehlikesi nedeniyledir. Bunlar R.T.Erdoğan ve destekçilerinin uluslararası mahkemelerde yargılanmasına yol açacak suçlardır.

Peker itiraflarında “devletimin yanındayım” diyerek, bu başlıklara girmekten özenle kaçınmaktadır. Deyim yerindeyse “dönüş bileti” için pazarlık yapmaktadır.

Peki Peker neden itirafçı olmuştur? Kamuoyuna yansıyan Bodrum Yalıkavak Marina’da çekilen fotoğrafta 1970 yılından itibaren bütün katliamlar, yargısız infazlar, gözaltında kayıplar, işkencede ölümler, uyuşturucu ticaretinden sorumlu olanlar, Kürtlere ve halklara karşı savaş açan eli kanlı katiller M. Ağar, A. Çakıcı, K. Eken ve eski MHP’li Engin Alan’dan oluşan kontrgerilla yapılanmasının fotoğrafıdır.

Devlet Bahçeli, R.T.Erdoğan ile ortaklığından sonra ısrarla A. Çakıcı’nın hapishaneden salıverilmesini istemiş ve Çakıcı, “Çakıcı Affı” ile salıverildikten sonra, kontrgerilla içinde eski görevini devralmıştır.

Peker bu fotoğrafta üstünün çizildiğinin farkına varmıştır. Kısacası değişen hakim sınıf dengelerine bağlı olarak yeniden şekillenen kontrgerilla örgütlenmesinde Peker ıskartaya çıkartılmıştır. Bunu gören Peker de yurtdışına kaçmış ve sonrasında da itirafçı olmuştur.

Fotoğrafın bir başka boyutu ise daha önceden tutuklanarak hapishaneye konulan, yakın günlerde serbest bırakılan Azeri asıllı milyarder işadamı olan Mübariz Mansimov’un “çökülen” Bodrum Yalıkavak Marinası önünde çekilmiş fotoğrafıdır. Palmeli Şirketi’nin sahibi olan Mansimov dünyanın en zenginleri içinde ilk 500 arasındadır.

Azerbaycan gaz ve petrollerinin dağıtımını yapan tek yetkili kişisidir. Türk vatandaşlığına geçmiştir. Hatta R.T.Erdoğan ailesine -Erdoğan’ın oğlu Burak Erdoğan ile eniştesi Ziya İlgen’lere- hediye gemiler alarak hibe etmiş, onlara petrol taşımacılığında ön ayak olmuştur.

Buna rağmen M. Mansimov, servetine çökülmesine engel olamamıştır. Mansimov “FETÖ üyesi” olarak tutuklanmıştır. R.T.Erdoğan bu duruma müdahale etmemiştir. Mansimov varını yoğunu kaybederek ortada kalmış, bu olaylar hakkında yorum yapmaktan kaçınmıştır.

Aksi halde başına gelecekleri çok iyi bilmektedir. Mansimov da marinayı tekrar alabilmek için meseleyi Peker’e havale etmiştir. Peker de videolarında marinaya M. Ağar tarafından el konulduğunu bütün detayları ile teşhir etmiştir.

Burada önemli bir ayrıntı olarak ifade etmek gerekir ki; devlet-siyaset-mafyanın gündeminde olan Yalıkavak Marinası’nın önemi, bu marinaya büyük ölçekli yatların yanaşabilmesi, bunun da uyuşturucu ticareti için son derece avantajlı olmasıdır.

Bu durum M. Ağar’ın marinaya “çökmesi”ni açıklamaktadır.

Bu Pisliği Ancak Devrim Temizler!

Peker’in son derece kısmi itiraflarıyla ortaya saçılan başta uyuşturucu ticareti olmak üzere bilimum kontrgerilla faaliyetleri, doğrudan Saray’dan idare edilmekte ve kontrol edilmektedir. Saray’ın bütün bu faaliyet ve ticaretten haberinin olmaması imkansızdır.

İçişleri Bakanı tüm bu kirli ilişkiler ve uyuşturucu ticaretinin bizzat içerisindedir. Bu artık gizlenemeyecek kadar net ve açıktır.

S. Soylu, Saray tarafından korunmuş ve desteklenmiştir. Çünkü bütün kirli işlerde Saray’da vardır. Suç ortaklarıdırlar, ganimet paylaşılmaktadır. S. Soylu TRT’de yaptığı mülakatta “azdan az, çoktan çok gider” diyerek çok şey bildiğini ve konuştuğu takdirde Saray’ın başına ne geleceğinin sinyalini vermiştir.

Buna rağmen önümüzdeki süreçte S. Soylu tasfiye edilebilir. Bu tasfiyenin düzen açısından sorunsuz olması ve hem S. Soylu’nun ve hem de S. Peker’in ikna edilmesine bağlıdır. Anlaşıldığı kadarıyla bu yönlü girişimler de vardır.

Gerçek çözüm yolu ise kuruluşundan itibaren bir “çökme rejimi olan TC”nin yıkılmasından geçmektedir. Başka hiçbir yol nihai çözümü içermemektedir.

Bu pisliği ancak devrim temizler!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu