GüncelManşet

MAHÇUPYAN, BİZİ MAHÇUP ETTİ

 

Henüz yüzlerce işçiye mezar olan Soma maden ocağının yaralarını sarmadan, bu sefer acı haber Ermenek’ten geldi. Yine aşırı kâr ve iş güvenliğinden mahrum çalışan 18 işçinin hayatını kaybettiği maden ocağından iyi bir haber gelmedi. Bu kadar gün geçmesine rağmen madencilerin bir kısmının cenazesine halen ulaşılamadı. İlkel ve kaba yöntemlerle yürütülen kurtarma çalışmalarında maalesef bu gidişle ulaşılamayacağı kaygısını taşıyorum. Dilerim bunda yanılmış olurum.

Kessab, Musul, Şengal’de işlenen soykırımlardan sonra Kobanê’de böyle bir tehlike ile karşı karşıya kaldı. Ama PYD (Demokratik Birlik partisi), Kürt Ulusal Hareketi ve uluslararası insan hakları savunucularının da desteğiyle bu katliam şimdilik önlendi. Ama yankıları Türkiye ve dünya gündeminde devam ediyor.

1 Kasım’da tüm dünyada ilan edilen ”Dünya Kobanêliler Günü” ile sokaklara inen milyonlarca insan IŞİD’e, Türk Devleti’nin katliamdaki rolüne, özellikle R. T. Erdoğan’a tepkilerini gösterdiler. Yalnız, Türkiye’de iktidar, demokratik hakkını kullanmak isteyen insanları, HDP’yi tehdit ederek sokağa çıkmalarına engel olmak istedi. Ama demokrasi ve özgürlük savunucuları, polisin şantaj ve provokasyonlarını boşa çıkardılar. Bu yaşananlar karşısında insanım diyen herkesin mevki, koltuk kaygısı taşımadan tavır alması zorunludur. Alacağı tavır ile aynı zamanda bu kutuplaşmada yerini de belirlemiş olacaktır.

Ermeni toplumu içerisinde alışık olmadığımız, fikir ayrılığının da ötesinde soykırım yapmış bir devleti savunan ırkçı, milliyetçi, tek millet, tek bayrak, tek dil yani Türk olmayanın dışında herkese düşman olan MHP gibi partilerde çalışan, seçimlerde aday olmak isteyen vatandaşlar görmekteyiz.

Levon Panos Dabağyan ile başlayan yazdığı yazılarda, konferanslarda ”Ermeniler 1 milyon Türk’ü katletti” diyecek kadar kemikleşen, soykırım gerçeğini bir Ermeni unsur aracılığı ile Ermenilere karşı kullanan bir Osmanlı-Türk devlet geleneğinin son halkasını görmekteyiz. Yine bir başkası yerel seçimlerde ”kiliseye giderim, allahımı bilirim, MHP’liyim”, bir başkası ”Meral Akşener’i çok seviyorum” diyerek nasıl da cellatlarına âşık olduklarını göstermiştir. Aydın olarak geçinen Markar Eseyan ise AKP’ye yaranmak için gelecek seçimlerde milletvekilli adayı olabilmek için şimdiden elinden gelen her türlü cambazlığı tv’lerde yapmaktadır.

 erdoğannAma bunların ötesinde bizleri Ermeni toplumunu, ilerici, sol, aydın çevreleri derinden yaralayan Etyen Mahçupyan’ın Başbakanlık Danışmanlığına kadar yükselmesi olmuştur. Hrant Dink’in deyimiyle bir Ermeni’nin ”çöpçü” dahi olmasının imkansız olduğu bir ülkede, bütün basamakları atlayarak, en üste, üstelik Başbakanlık Danışmanlığına kadar yükseldi.

 AKP’nin yandaş tv ve gazetelerinde ”Türkiye ve dünyayı en iyi algılayan bir entellektüel”, ”değişen, demokratikleşen Türkiye’nin, yeni Türkiye için katkı yapacak olan Etyen Mahçupyan yeni dönemin mimarlarındandır…” gibi gerçek olmayan övgülerle Türk devletine hizmet etmesi için pohpohladılar. Başbakanlık danışmanlığına getirilen Etyen Mahçupyan’ın yaşanılan bunca pratikten ders çıkarmadığı ve yahut görmek istemediği anlaşılmaktadır. Alevi, Kürt açılımlarında toplumda tanınan sanatçı veya akademisyenlerden faydalanarak, böyle bir algı yaratmak ”ilk defa bizim iktidarımız döneminde oldu” diyerek AKP propagandaya girişti. 2008 yılında denenen ama tutmayan bir sürü Açılım’lardan sonra yine bugün Açılım, Çözüm süreci yalanları ile toplumu oyalama ve kandırmaya çalışıyor. Kürt açılımı yapıyoruz diye tanınan TRT6’de Kürt sanatçı Rojin’e yer verildi. Günlerce reklamları yapıldı. Kendi istedikleri Kürt sanatçısını, Kürt insanını yaratmak istediler ama olmadı.

 Bu durumu Rojin şöyle açıkladı, ”benim önerdiğim hiçbir konuk kabul edilmedi, yayında söylediğim çok şey kesildi, her şeye müdahale edildi, programa potansiyel suç, bana da potansiyel suçlu muamelesi yapıldı”, ”ancak programın ve benim üzerimdeki baskılar o kadar yoğunlaştı ki, programın içini boşaltmaya, programın kendi kendini bitirmesine çalışılıyordu”, ”özgür olmadığım yerde kimse beni tutamaz, sanatçı kimliğim ve duruşumda uyuşmayan bir yerde olmak istemiyorum. Girdim, gördüm ve çıktım” dedi. Bunlar yetmiyormuş gibi TRT5 Genel Müdürü tarafından kadına bakış açısını sergileyen hakarete maruz kaldı.

Başka bir örnek daha Reha Çamuroğlu olayıdır. Alevi Açılımı için bilgi ve akademisyen kimliği ile tanınan Reha Çamuroğlu Başbakan R. T. Erdoğan’ın danışmanı olarak görevlendirildi. Yapmak istediği çalışmalar arasında, ”Alevilerin sıkıntıları, Alevi sorununun etraflıca tartışılması, Alevi sorunu ile yüzleşilmesi, Madımak Oteli’nin müze olarak muhafaza edilmesi…” gibi konularda yapmak istedikleri sekteye uğradı. Yani ”çok ileri gidiyorsun” denildi. Kendi deyimiyle hükümet ”iftar yemeğinde ve çalıştaylar döneminde gösterdiği varlığı sonradan göstermedi ve kilitlendi”. ”Başbakan tarafından Alevi kelimesi zikredilmekten kaçınıldı, parti içinden yöneticilerin saldırıları geldi, kendine prim yapıyor ” denildi. Yani ”yalnız bırakıldım” diyerek görevinden istifa etti.

Bu olaylar yüz yıl öncesi yaşanmadı. Daha taze canlı gün gibi ortadadır. Yalan, inkâr ve asimilasyon devletin bayrak renginden alan, kırmızı çizgi ile kırmızı kitabında kayıtlı olan gerçekliği unutulmamalıdır. Politikalarına bu yüzden alet olmamak gerekir. Ayrıca politikalarımızda düşman bize saldırıyorsa bu demektir ki, biz doğru yoldayız. Eğer seni alıp başdanışman yapıyorsa gittiğin yol yanlış demektir. Hrant Dink, dalkavuk, devletçi, sola karşı, Kürt düşmanı olsaydı baş tacı olur ölüme mahkûm edilmezdi.13 yıldan bu yana Zaman gazetesinde köşe yazarlığı yapıyor, ”hizmet harekatı”na hizmet ediyorsun.

Bu gazetede, köşe yazarlığı yapmak her yiğidin harcı değildir. Herkese de nasip olmaz. Bunun elbette ki bir karşılığı olması gerekiyor. Bu olmadığı sürece yazarlık yapmak imkânsızdır.

O politikanın kendisi Kürt düşmanlığı, sol, aydın, demokrat, devrimci düşmanlığı, Cemaat-AKP hayranlığı ile dostlarına sırt çevirmek, Hrant’ın mirasını sömürmek bizleri de arkadan hançerlemektir. Hrant’ın öldürülmesinden sonra hem Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmenliği’ni hem de Zaman’da yazılarına devam ettin. Kopamadın. Gittin geldin. Seçimini gericilerden Zaman’dan tarafa yaptın. Kendi deyiminle ”94’den bu yana gelişen İslami kesime destek verdin. Ermeni kesimi ile sıcak ilişkilerin olmadı”. Dışında kaldın.

AKP iktidarının demagoji, yalan kendini mağdur gösterme çabalarını iktidar olduğu 12 yıl boyunca yaşadık ve gördük.12 Eylül askeri faşist diktatörlük döneminde çıkarılan ve bugüne kadar devam eden yasalar için ”biz mi çıkardık” diyerek devletin bekaasını esas almaktadır. Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in hunharca öldürülmesinden sonra yaşanan süreç AKP iktidarının gerçek yüzünü ortaya çıkarmıştır. Devletin bekaası için katiller korunmuş, terfi ettirilmiş, olay ”basit bir öldürme” vakası görülmüştür. Dönemin valisi Muammer Güler ve iki MİT mensubu eşliğinde sorgulanan ve tehdit eden görevliler hakkında hiçbir yasal işlem yapılmadı. Aksine Vali Güler AKP’den milletvekili oldu. Emniyet müdürü Celalettin Cerrah Osmaniye valiliğine atandı.

Hrant Dink’in ölümünde görevlerini ihmal eden, delilleri karartan eski İstanbul İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek, Ankara’ya Merkez Araştırma Planlama kesiminde uzman olarak görevlendirildi. Aynı yerde İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler terfi etti. Cinayetten haberdar olduğu halde buna göz yuman dönemin Trabzon İl Jandarma komutanı Albay gibi unsurlar, AKP döneminin tüm kamu görevlileri korundu, kollandı, terfi ettirildi. Tüm bunlar yaşanırken AKP’ye olan desteğin, sempatin bir an olsun eksilmedi, aksine sol aydın, Hrant’ın arkadaşları, dostları ile arandaki mesafeyi açtın. AKP’yi savundun. Hrant’ın arkadaşlarının 7 yıldır verdikleri hukuk mücadelesinde artık adalete olan güvenlerinin kalmadığını, tiyatro sahnelendiğini belirtirken sen ise ”devletin şapkasını önüne koyarak, vicdanıyla başbaşa kalarak çözmesini, çözemiyorsa çözememe halini ömür boyu taşımasını istiyorum” diyerek katillerin bulunmaması teorisini savundun. Kitlelerin acil talebi olan, ölümünden sorumlu tüm kamu görevlilerin, katillerin ortaya çıkarılması görevi olan devletin, yargının görev ve sorumluluğunu inkâr ederek, daha ileri giderek kitlelerin ”katil devlet” sloganını yanlış gördün. Esas olarak ”AK Parti’yi bitirmek” şeklinde değerlendirmelerde bulunarak AKP’yi savunma gayreti ve çabası içerisinde oldun.

ermeniler hrantDevlet, Hrant Dink’in bütün tabuları yıkarak ortaya çıkardığı Ermeni gerçekliğini öldürerek yok edeceğini sandı ama arkasında milyonlarca insanın toplumsal muhalefetine dönüşen mücadelesini ”marjinal, siyasetten anlamayan” insanlar olarak gören, küçümseyen, yeren anlayışından AKP’ye hiçbir şekilde toz kondurmadın. Devletin rolünü gizleme çabasına girerek Dink cinayetini ”malum cinayet” gibi göstererek, Hrant’ın sözde en yakın arkadaşı olarak Hrant’ın kemiklerini sızlattın. Trabzon Emniyet müdürü olduğu vakit, Cemaat’la organik bağı belli olan Ramazan Akyürek’in Dink cinayetindeki rolü belli olmuş iken Zaman gazetesindeki yazılarına devam ettin. Zaman gazetesinin kendini savunma gayretlerine sessiz kalarak Hrant’ın mücadelesine, anılarına ve arkadaşlarına saygısızlık etmiş oldun, bundan hiç rahatsızlık dahi duymadın.

Cemaat ve örgütünü ifşa eden Dink’in katillerinin polis teşkilatı içerisindeki örgütlenmelerini, AKP-Cemaat işbirliğini ”imamın ordusu” kitabında yazan Ahmet Şık’ın kitabını eleştirerek yine bir anlamda, AKP-Cemaat’e toz kondurmama gayretine düştün. Rahatsız oldun. Okuyucuyu ”tahrik ediyor” diyerek, kitabın özünde anlatılan gerçeklere karşı çıktın. Hrant Dink cinayetini çözmek istemeyen devletin rolünü söyleme yerine tutuklanan gazetecilerin asker ve polislerin dayanışması gibi gazetecilerin de dayanışma içerisinde olduğu tespiti yaparak AKP-Cemaat hâkimlerine akıl hocalığı yaptın, yol gösterdin.

Hukukun ayaklar altına alındığı, yargının tamamen AKP-Cemaat teşkilatının siyasal çıkarları doğrultusunda kararlar aldığı, yargının bağımsız olmadığı, Ahmet Şık ve Nedim Şener’in tutuklanmasına her kesimden tepki gelirken, sen yine ”hakim ve savcıları suçlamayın, soğukkanlı olun” diyerek yine her koşul altında devleti, AKP’yi, cemaat örgütünü savunma hali gösterdin.

Etyen Mahçupyan’ın tutarsızlıkları her konuda olduğu gibi Kürt sorunu konusunda da kendini gösteriyor. Devletin ağzından sanki AKP sözcüsü, Erdoğan gibi PKK ve Kürtlere düşmanlık gösteriyor. Oysaki Kürtlerin kendi topraklarını savunması, bir güç etrafında örgütlenmeleri, özgür vatan ve kimlik talepleri en doğal haklarıdır. Ama sana göre Kürtlerin kaderi şu an Türkiye’nin basiretine bağlı”dır derken Türkiye istemediği takdirde hiçbir zaman da olmayacak anlamına gelmektedir. Kobanê’de yaşanan dört tarafı çetelerle çevrili, ölüm kalım savaşı veren, soykırım tehdidine karşı ”suçları” sadece kendi toprakları ile özgürlüklerini savunan bir halka ”Esad’la anlaştı, Kürt hareketi için çok vahim sonuçları olabilir, Kobani’ye destek vermek biraz romantik olay, YPG başarısız olmuş, yenilmiş siyasettir” keşifleri, gerçeklerin ters yüz edilmesidir. Erdoğan konuşmalarının aynısıdır.

Ermeni tarihçilerin dedikleri gibi ”Kürtlerin bu günkü durumu, Ermeni’lerin 100 yıl önceki durumlarının aynısıdır” diyerek, Şengal’de Ezidi’lere yapılan soykırım da göz önüne alındığında, Kürtlerin durumunun ne kadar acı ve kötü olduğunu göstermektedir.

Soykırımı yaşamış bir ulusun unsuru olarak, ilk önce senin karşı çıkman gerekirken, ezilen mazlum ulusların yanında değil, sadece şahsi çıkarlar ve koltuk uğruna ezen ulusların yanında tercihini yapman büyük bir talihsizliktir. Onurlu aydın, bir düşünürün sergilemesi gereken duruşu maalesef yine sergileyemedin. Devlet geleneğinde var olan vatandaşlarına hakaret etme, ırkçı, ayırımcı söylemleri olduğu gibi devam etmektedir. ”Ermeni oğlu Ermeni, Ermeni dölü, Yahudi dölü”nden sonra bir röportajında sarf ettiği nefret söylemi yani ”affedersiniz çok daha çirkin ifadelerle Ermeni dediler” açıklamasına tüm kamuoyu tepki gösterirken, başta senin gibiler Erdoğan’ı savunma durumuna düştüler. ‘‘Bunun böyle çok fazla kaşınması bence çok ahlaki bir şey değil” diyerek sineye çektin. ”Erdoğan’a bir tür ırkçılık atfetmek için yapılan bu tür çarpıtmaların sadece Erdoğan için değil, hiç kimse için doğru olmadığını düşünüyorum” dedin.

erdoğannHer olayda gördüğümüz Erdoğan’ı savunma durumuna düştün. İslami kesime ve Erdoğan hayranlığında o kadar ileri gittin ki artık ”Erdoğan karakter olarak babama çok benziyor” benzetmesi de yaptın. ”İç dünyasının sağlam ve temiz olduğunu düşünüyorum, kendisi gibi olduğunu düşünüyorum” diyecek kadar ar duygusunda yoksun olduğunu gördük. Bu yüzden söyleyecek kelime insan bulamıyor. Pes doğrusu.

Gazetelere yansıyan tapeler ile ayakkabı kutuları içerisinde çıkan milyon dolarlar, Türkiye tarihinde yaşanan en büyük yolsuzluk olayını eğer görmek istemedikten sonra o zaman insanı başka şeyler düşünmeye zorluyor.

Türkiye’de aydın, sanatçı olmak bedel ödemek, onurlu olmak, düşüncelere pranga vurulsa dahi, parçalama cesaretini gösterebilmektir. Aşırı kar hırsı nedeniyle işçi ölümlerinin yaşanmadığı gün yoktur. Yürüyüş ve gösteri hakkına gaz bombaları ile saldıran iktidar Roboski katliamlarının hesabını henüz vermiş değil. Bu haksızlığa dur diyen onurlu aydın herkes çalıştıkları kurumlardan dalkavuk olmadıkları için atıldılar. Cezalandırıldılar. İşsizler ordusuna dâhil oldular. Askeri vesayet dönemlerinde yaşadığımız olaylar bu sefer AKP döneminde bir hayli yaygınlaşan İslami vesayet dönemine dönüştürüldü.

Aydınlara uygulanılan bu baskı politikalarına karşı senin tavrın ne oldu? Hiç sesini çıkarmadın, dört köşe oldun. Daha da ileri giderek Ermeni toplumunu da karşına alarak AKP’ye yaranmak için kendini ispatladın.

Ermeni gazeteci ve yazarlara akıl almaz suçlamalar yönelterek Erdoğan’dan tam not aldın. Tek suçları Dink katliamının aydınlatılması, arkasındaki güçlerin ortaya çıkarılmasını isteyen onurlu aydın duruşu sergileyen insanlara ”Hrant ağpariğin katliamını sömüren cehennem palyaçosu Ermeniler’‘ olarak gördün, ”İslam’dan ve müslümanlardan nefret ediyoruz” diyerek kışkırtıcılık yaptın”.

Azınlıkları kendi zihinleri ve küçük dünyaları içine” hapsedildiğini ileri sürerek kendini AKP’ye iyi pazarlayabildin. Ortadoğu halklarının başına IŞİD belasını musallat eden Arap, Süryani, Ermeni, Kürt, Türkmen halklarının baş belası, kendinden olmayan herkese düşman olan bu çetelere askeri, lojistik desteği herkes tarafından artık bilinen ve suç işleyen, bugün olmazsa bile gelecekte muhakkak insanlığa karşı suçlardan muhakkak yargılanacak olan R. T. Erdoğan’ı ”M. Kemal’den sonra gelen en iyi lider, Erdoğan gibi lider 100 yılda bir gelir’‘ diyerek dalkavuklukta sınır tanımadın.

Cumhuriyet Türkiye’sinin kurucu önderini, 1923’de Ermeni, Rum, Süryani halklarını yok ederek inşa ettiği ülkeyi, kitlelere gerçek özünü karartarak tanıttın. Oysa aslolan kitlelerin liderlerini nasıl gördükleridir. ”Hırsız Recep Tayyip Erdoğan” sloganı gökten inmedi, hiçbir gazeteci yazar da bu realiteyi değiştiremez.

Ak Saray’da AKP’ye hizmet ve dalkavuklukta sınır tanımayanlara Orhan Miroğlu, Mehmet Metiner’den sonra yenilerine Mahçupyan da eklendi.1000 odalı Ak Saray’da sizlere iyi çalışmalar…

(Agop Ekmekçiyan)

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu