GüncelMakaleler

ANALİZ | 15 Şubat ve Açlık Grevleri

İmralı tecritine son verilmesi için 27 Kasım 2020 tarihinde başlayan dönüşümlü süresiz açlık grevleri devam ediyor. 107 hapishaneye yayılan ve giderek kitlesel bir direnişe dönüşen açlık grevlerinin başlıca talebi A. Öcalan üzerindeki izolasyonun kaldırılmasıdır.

Abdullah Öcalan bundan tam 22 yıl önce 15 Şubat 1999 tarihinde Kenya’dan Türkiye’ye kaçırıldı. Öcalan’ın yakalanışının ve Türkiye’ye getirilişinin başını ABD emperyalizmi çekti. ABD’nin tehdit ve şantajıyla komploya Rusya, Yunanistan, İtalya ve Kenya da dahil oldu.

A. Öcalan DSP, MHP ve ANAP koalisyon hükümetinin iş başında olduğu dönemde Türkiye’ye getirildi. Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, düzenlediği basın toplantısıyla A. Öcalan’ın Türkiye’ye getirilişini duyurmakla büyük bir prestij kazandığını sandı. Ancak kısa bir süre sonra ekonomik krizin de etkisiyle 2002 yılında yapılan erken genel seçimde hiçbir koalisyon ortağı parti seçimi kazanamadı.

DSP, MHP ve ANAP koalisyon hükümeti, A. Öcalan üzerinde büyük bir izolasyon uyguladı. 2002 yılına kadar süren izolasyonu, AKP devraldı ve 18 yıldır tecrit aralıksız sürdürmekte.

ABD’nin başını çektiği bu operasyonu anlamanın yolu, Ortadoğu’da olup bitenlere bakmaktan geçiyor. Her ne kadar Bülent Ecevit, 13 Nisan 2002 tarihinde Sabah Gazetesi’ne verdiği bir röportajda; “ABD, Abdullah Öcalan’ı bize niye verdi hala anlamadım” dese de aslında anlaşılmayacak bir durum yoktu.

B. Ecevit’in akıl sağlığını bir yana bırakarak konuşursak her şey açıktı. Yıllar sonra gerçeklerin bir kısmı su yüzüne çıktığında ABD’nin A. Öcalan’ı niye Türkiye’ye teslim ettiği daha iyi anlaşıldı.

4 Şubat 1999 akşamı CIA’nin Ankara temsilcisi Yenimahalle’de bulunan MİT karargahında, MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun’a “Abdullah Öcalan’ın bir operasyonla Türkiye’ye teslim” edilmesini önerdi ve bunun hükümete bildirilmesini istedi. Türkiye, A. Öcalan’ı “idam etmeme” garantisi vererek ABD’nin teklifini kabul etti. ABD’nin A. Öcalan’ı Türkiye’ye teslim etmesindeki esas pazarlık şimdiye kadar tüm yönleriyle açıklanmış olmasa da bu operasyonun arka cephesinde ABD’nin 2003 yılında Irak’ı işgali; 22 Mart 1999 tarihinde Fethullah Gülen’in ABD’ye kabul edilmesi ve 2001 yılında AKP’nin kurulması, desteklenmesi ve hükümete getirilmesi gibi gelişmeler vardır.

ABD, Ortadoğu’da güçlenmek, yeniden hakimiyet kurmak ve Türkiye üzerinden bazı projelerini hayata geçirmek için Türkiye’ye “yardımcı” olmayı teklif etti. ABD, Suriye’den İtalya’ya geçen A. Öcalan’ın İtalya’da kalmaması için baskı yaptı. Almanya, hakkında tutuklama kararı olan A. Öcalan’ı almamak için alelacele tutuklama kararını kaldırarak “istemediğini” açıkladı.

Önce Rusya’ya, ardından Yunanistan’a ve sonra da Kenya’ya giden A. Öcalan buradan kaçırılarak Türkiye’ye getirildi.

22 yıldır İmralı Hapishanesi’nde tutsak edilen A. Öcalan, ağırlaştırılmış hapis cezasının yanında bir de ağırlaştırılmış izolasyona tabi tutulmaktadır. Yıllardır ailesi ve avukatlarıyla görüştürülmeyen, sağlığından dahi haber alınamayan A. Öcalan üzerindeki tecrit devam ediyor.

TC devletinin A. Öcalan’a uyguladığı bu tecrit, Kürt ulusuna yönelik imha ve inkar saldırısından ayrı değerlendirilemez. TC, A. Öcalan şahsında Kürt halkına nasıl baktığını, ne düşündüğünü, ne planladığını da yansıtmaktadır.

Lozan’da emperyalistlerle görüşmeye giden Türk heyeti, görüşmelerde “Türk ve Kürtleri” temsil ettiklerini beyan etse de Kürt halkı hiçbir zaman tanınmadı. Hakları verilmedi, yok sayıldılar. Yeni Türk devletinin ulusallaşmasında Kürtler başta olmak üzere tüm azınlıklar yok sayılarak, katledilerek, sürgün edilerek yeni bir ulus devlet inşa edildi.

Kürt halkı, inkar ve asimilasyona karşı 1924 yılında ayaklandı. Bu isyan kanlı bir şekilde bastırıldı. Bunu diğer isyan ve direnişler takip etti. 1984 yılı, Kürt ulusal direnişinde yeni bir dönüm noktası oldu. PKK, Marksizm’den etkilenen ulusal bir hareket olarak kitlesel bir ulusal harekete dönüştü. TC devleti A. Öcalan’ı esir aldıktan sonra hareketi biteceğini sandı; ancak istediklerini elde edemeyince “masayı devirdi” ve 2014 yılında da MGK aldığı toptan yok etme kararıyla çok kapsamlı bir konseptle Kürt halkına saldırmaya başladı.

Tecrit bir insanlık suçu olduğu kadar politik bir mesajdır!

AKP iktidarı yanına aldığı MHP, Vatan Partisi ve BBP ile saldırılarına devam ediyor. R.T. Erdoğan her fırsatta Kürtleri yok edeceğini söylüyor. A. Öcalan üzerindeki baskı ve tecrit R.T. Erdoğan’ın açıklamalarından ayrı ele alınamaz.

A. Öcalan üzerindeki tecritin kaldırılması için yapılan tüm girişimler, avukat ve ailelerin başvuruları yıllardır reddediliyor. TC, hiçbir uyarı ve girişimi kabul etmiyor. Uluslararası alanda, hükümetlerin, insan hakları kuruluşlarının uyarılarını dikkate almayan devlet, bildiğini okumaya devam ediyor. AKP-MHP iktidarı, elindeki devlet gücünü kullanarak her istediğini yapacağını, baskı ve korkutmayla herkesin susacağını sanıyor.

İmralı tecritine son verilmesi için 27 Kasım 2020 tarihinde başlayan dönüşümlü süresiz açlık grevleri devam ediyor. 107 hapishaneye yayılan ve giderek kitlesel bir direnişe dönüşen açlık grevlerinin başlıca talebi A. Öcalan üzerindeki izolasyonun kaldırılmasıdır.

Tüm hapishanelerde bulunan PKK dava tutsaklarının A. Öcalan üzerindeki tecritin kaldırılması ve yaşanan hak gasplarının son bulması talebiyle başlattıkları ve DKP/BÖG, MLKP ve TKP-ML dava tutsaklarının da 5 günlük destek açlık greviyle desteklediği eylemin 78’inci gününde Şakran 3 No’lu T Tipi Hapishanesi’nde bulunan Mahmut Yıldız feda eylemi yaptı.

Bundan önce de Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eş Başkanı ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hakkari Milletvekili Leyla Güven, A. Öcalan üzerindeki izolasyonun kaldırılması için tutuklu bulunduğu Diyarbakır Hapishanesi’nde 7 Kasım 2018 tarihinde süresiz-dönüşümsüz açlık grevine başlamıştı. 200 gün süren açlık grevinde devlet geri adım atarak 2 Mayıs 2019 tarihinde A. Öcalan’ın ailesiyle görüşme yapmasına izin vermek zorunda kaldı.

Ancak devamında Ağustos 2020 tarihinden bu yana A. Öcalan üzerinde yeniden izolasyon uygulanmaya başlandı. Bu, AKP-MHP iktidarının Kürtlere karşı başlattığı yeni saldırıdan ayrı değildir. Tutuklamalar, HDP’nin kapatılma senaryoları ve Selahattin Demirtaş’a yönelik politika ve derinleşen baskı, gözaltı ve tutuklama furyası kapsamlı bir stratejinin parçası olarak okunmalıdır.

107 hapishaneye yayılan açlık grevleri, kritik bir aşamaya gelmiş bulunuyor. AKP-MHP iktidarı ölümleri bekliyor. 3 ayı geride bırakan açlık grevlerine katılan tutsaklar ilk kez açlık grevine katılmıyorlar. Çoğu defalarca açlık grevine katılmış, işkence görmüş, tecride maruz kalan insanlar. Bu aynı zamanda devletin Kürt tutsaklar üzerindeki işkencesidir. Genişleyen ve ülke sınırlarını da aşan destek ve açlık grevleri, Irak Kürdistanı-Mexmûr ve Yunanistan’ın Lavrio Kampı’nda da devam ediyor.

AKP, bekle gör politikasıyla açlık grevindeki tutsakların iradesinin kırılacağını ve böylece yeni bir zafer kazanacağını sanıyor. Aynı beklenti Leyla Güven’in başlattığı açlık grevinde de gösterilmişti.

AKP, direnişi kırmak ve açlık grevini bitirmek için Leyla Güven’i tahliye ederek amacına ulaşacağını sandı. Ama yanıldı. Leyla Güven dışarıda da açlık grevini sürdürdü. Güven’in açlık grevi hapishanelerde de yankısını bulmuş ve yüzlerce tutsak açlık grevine katılarak direnişi büyütmüştü.

Aynı kararlılık ve direniş devam ediyor. AKP yine yanılıyor. Açlık grevine katılan hiçbir tutsak geri adım atmayacağını defalarca deklare etti. Katılımların her geçen gün daha da artığı bir süreçte direniş mutlaka zaferle sonuçlanacaktır.

Uluslararası alanda da yankısını bulan açlık grevlerine destek giderek büyüyor. Avrupa’da her gün eylem içinde olan Kürt halkı ve dostları, hapishanelerde açlık grevinde olan tutsakları yalnız bırakmıyorlar.

Açlık grevi direnişçilerini yalnız bırakmayalım. Politik faaliyetimizin bir talebi de başta A. Öcalan olmak üzere tüm hapishanelerdeki tecritin kaldırılması, işkence ve keyfi uygulamalara son verilmesi ve hasta tutukluların bırakılmasını olmalıdır.

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu